24 Mayıs 2010 Pazartesi

POLİTİKANIN KÖŞE TAŞLARI
ALİ ÇAVUŞ
ALİ SARIIŞIK
15.08.1924*12.05.2001
Her politikacının, eğer politikacı hakikaten politikaya kademe kademe girmiş, politikanın içinde yoğrulup pişmiş ve halkla haşırneşir olmuşsa, mutlaka halk içinde politika ile bütünleşmiş bazı dostları vardır. İnandığı, sevdiği, görüş¬lerinden tecrübelerinden, bilgi ve görgülerinden zaman za¬man faydalandığı bazı hakikî dostları...
Bunlar halktan ve halka yakın olmak üzere, her sınıf¬tan, her meslekten ve her kademeden insanlar olabilir. Ara¬larında politikacılar, generaller, profesörler, hâkimler, he-kimler, avukatlar, mühendisler, iş adamları, işçi liderleri, tüccarlar, sanayiciler ve çeşitli kademelerde bulunan bürok¬ratlar bulunabilir. Ayrıca, belki de çok daha değişik ve önemli olarak köylü, çiftçi, esnaf ve zanaatkârlar arasından çıkan, köyde ve kasabada yerleşmiş, öğretmen ve benzeri küçük memurlardan oluşan partici dostlar da vardır.
Bizim burada üzerinde durup, bazı örneklerle anlatmak istediğimiz, işte bu sonuncu dostlardır. Yani halk içinde ye¬tişmiş, halk arasında yaşayan ve halktan insanlar... Yıllardır temasta olduğum, zaman zaman karşı karşıya gelip görüştü¬ğüm, fikirlerinden, sohbetlerinden, tenkit ve değerlendirme¬lerinden istifade ettiğim ve çoğunu sadece, "Lâkabı" ile tanı¬yıp sevdiğim büyük insanlar...
Bunlar genel olarak köylüdür, kasabalıdır, bazen da şe¬hirlidir. Ağadır, şeyhtir, dededir, babadır, muhtardır, bekçidir, korucudur, emeklidir. Bazen varlıklı, bazen fakir, çok kere de orta hâllidir. Hemen hepsi köyünün, kentinin, kasa¬basının ve yöresinin sözü dinlenen, sohbeti aranan, çevresin¬de oturulup, sofrasında yenilip içilebilen insanlardır.
Sözleri, sohbetleri, şakaları, fıkra ve kıssaları, yol ve yor¬dam bilen, yön ve yöntem gösteren tekerlemeleri hafızalar¬dan kolay kolay silinmez. Bu insanların hemen bütün soh-betlerinde görülen ve işitilen kıssayı hisseye, fıkrayı nasihati, geçmişi geleceğe bağlayan birtakım hikmetler vardır. Ha¬diseleri değerlendiren ve geleceğe ışık tutan bu hikmetler nasıl unutulabilir?
..........Afyon'da Boz Ahmet ve Kazım Ağa, Sandık¬lı'da Ali Çavuş, Emirdağ'da Köse Hikmet,........ ve başkaları, politikanın köşe taşları, orta direkleri ve ışıkları...
Bunlar için birkaç kişi Adalet Partisi'nde veya Demok¬ratik Parti'de il başkanlığı yapmış, birkaç kişi de ilçe beledi¬ye başkanlıklarında bulunmuşlardır. Diğerleri tek kelime ile particidirler. Sadece ve sadece partici. Ama nasıl partici? iliklerine, hücrelerine ve genlerine kadar partici... Namuslu, dürüst, cesur, akıllı, ileri görüşlü, sağlam ve vicdanlı parti¬ci..
Meselâ, bir Ali Çavuş vardır... Sandıklılı Ali Çavuş, Gümüşpala Paşa'nın çavuşu, ama Menderes aşığı, sırmalı de¬ğil, şeritli çavuş...
27 Mayıs'ın arkasından kara günler gelir Sandıklı'ya. Demokrat Parti'ye bütün seçimlerde Türkiye'deki bütün il¬çeler içinde en yüksek nispetle oy veren Sandıklı, kara gün¬lerde karanlıklar içine gömülmüştür... Afyon'un Sandıklı il¬çesinin o korkulu ve sıkıntılı günleri için, "Kara günler, sıkın¬tılı, karanlık ve karışık günlerdi", diyor Ali Çavuş.
Sandıklıklıdır ve Sandıklı'dadır Ali Çavuş, o kara ve ka¬ranlık günlerde. Askerliğini bitireli de fazla olmamış, 27 Ma¬yıs Darbesi olduğu zaman. Kara kara düşünceler sarar içini, karanlık öfkeler, mengene gibi sıkar vicdanını Ali Çavuşun. Zaman zaman çileden çıkar....... sayıklar ken¬di kendine...Kafasından çeşit çeşit hayaller gelip geçer, gönlün¬den türlü türlü maceralar...
Aradan aylar geçer, Günlerden bir gün gazeteler yeni partiler¬den söz etmeye başlarlar. Birden beyninde şimşekler çakar Ali Çavuş'un ve kafasında yeni bir fikir doğar. Onun Paşa'sı vardır, Erzurum'da Gümüşpala Paşa'sı, kendisini çoluğu ve çocuğu ile bir tutup, bir baba gibi seven Gümüşpala Pa¬şa'sı... Hem de 27 Mayıs darbecilerine "Hayır" diyen Gü¬müşpala Paşa'sı... "Acaba nerdedir?" diye düşünür. Hele bir oldu bitti ile Genelkurmay Başkanı yapıldığını, sonra da çok kısa bir zamanda ve makam arabasında tebliğ edilerek emekli edildiğini duyduğundan beri mutlaka bulmak ister Paşa'sını; İzmir'de bulunduğunu okumuştur bazı gazeteler¬de...
Paşa İzmir'de ve küçük bir evde oturmaktadır, adresi de yazılıdır.
Yeni partiler kurulacaktır, ama henüz hiçbir parti ku¬rulmamıştır. Ali Çavuş'un 27 Mayıs Darbesi'ne, "Hayır" di¬yen Paşa'sı vardır ve bu Paşa İzmir'de oturmaktadır. Ali Ça-vuş formülü bulur: Yeni partiyi Gümüşpala Paşa kurmalı¬dır. İzmir'e gitmeli ve bunu Paşa'ya anlatmalı. Kim gide¬cek? Tabiî Ali Çavuş.... Nasıl gidecek, ne ile gidecek, gidip Paşa'sına ne diyecek? Bunların hepsini birer birer düşünür.
Paşa'ya acaba ne götürmeli? Eli boş da gidilmez ki, kos¬koca Gümüşpala Paşa'ya. Düşünür, taşınır, elini şakağına koyarak yeniden düşünür, bir karar veremez. Birilerine so-rulması gerek diye düşünür kendi kendine. Sandıklı'nın akıl¬lı insanlarından Boz Ahmet amcası da vardır, hem de "Goyu Demirkırat", ona gidip sormaya karar verir ve gidip so¬rar. Beraberce düşünüp bulurlar Paşa'ya ne götürüleceğini. Avcıdır Ali Çavuş. Belki de çavuşluğu avcılıktaki ustalığın¬dan kazanmıştır. Attığını vurur Ali Çavuş. Boz Ahmet amca-sı ile ava giderler ve bir, iki, üç derken beş keklik vururlar. Gümüşpala'ya götürülecek hediye böyle bulunmuş olur.
Keklikler yolunup temizlenir, buza yatırılıp, avcı çantası¬na konur ve Ali Çavuş İzmir'e gitmek üzere, geç saatlerde otobüse biner. Yolda İzmir'i, Paşa'yı ve Paşa'nın "Paşa ha¬nım" diye bilinen hanımını, ismi ile cismi ile "Hanife anası¬nı" düşünür. Hanife anasının kekliği çok sevdiğini hatırlar ve keyfinden gülümser. Kendi kendine "Hanife anama, en makbul hediye kekliktir," diye söylenir.
Güneş doğmak üzere iken Ali Çavuş İzmir'dedir. Bir sa¬at kadar sonra da Gümüşpala'nın Karşıyaka'daki evinin kapısındadır. Elini zilin üzerine koyup bekler ve zile basıp bas¬mamakta tereddüt eder. "Çalayım mı, çalmayayım mı, vakit¬li mi, vakitsiz mi?" diye tereddütle bekler. Hem endişeli, hem ümitli. Fazla bekleyemez, sabırsızlığı sabrının üzerine çıkar ve zile basar. Aynı anda Gümüşpala'nın erkenci oldu¬ğunu da hatırlar...
Kapıyı Hanife anası açar. Açması ile bağırması bir olur, "Vay yavrum Ali sen nerelerdesin ve burayı nasıl buldun?" diye Ali'nin boynuna sarılır ve onu içeriye alır. Tekrar tek¬rar yanaklarını öpüp, baş köşeye oturtmak isterken, Ali Ça¬vuş keklikleri uzatarak, "Hanife Ana, çam sakızı çoban ar-mağını, birkaç keklik getirdim," der... Hanife Ana keklik is¬mini duyar duymaz, "Hınzır kâfir ben sana avı bırak deme¬dim mi?" diyerek güler. Öfkelenmiş gibi yaparak Ali'yi şöy¬le bir yalancıktan haşlar. Aslında Hanife Ana hiçbir çocuğu¬na öfkelenmez. Böyle bir huyu yoktur.
Paşa'nın evi çok kalabalık. Oğullar, gelinler, kızlar, da¬matlar ve cıvıl cıvıl torunlar... Kahvaltı masası hazır. Masa¬da Ali'ye yer hazırlanır. Hem de Hanife Ana'nın yanında.. Oğullardan veya damatlardan biri gibi... Masaya önce Hani¬fe Ana ile Ali Çavuş oturur. Sonra herkes odalarından çıkar¬lar. "Ali Çavuş gelmiş" diyen çığlığı basar. Ali Çavuş sıra ile büyüklerin hepsinin elini öper ve küçüklerin başlarını okşar. En sonra Pala Paşa, bir yandan elini öptürürken, bir yandan da gevrek gevrek gülerek ve "İhtiyar olasın", diyerek Ali'nin başını okşar ve yerine oturur. Ali neşe içinde ve güle söyle¬ye kahvaltısını yapar.
Kahvaltıdan sonra, herkes bir tarafa gider ve salonda Gümüşpala Paşa, Hanife Ana ve Ali Çavuş kalır. Sağdan soldan konuşup, söylesin, böylesin derken, Ali Çavuş durur ve baklayı ağzından çıkarır: "Paşam, bana niçin geldiğimi sormayacak mısınız?" Bu soru karşısında hem Gümüşpala, hem de Hanife Ana önce kahkaha ile gülerler, sonra da "Ne-den, niçin geldiğini soralım?" diye sorarlar. Ali Çavuş, bu so¬ruyu duymamış gibi davranarak, geliş sebebini şöyle anlatır: "Ben Paşa'mın Demokrat Parti yerine bir parti kurmasını is¬temeye geldim. Demirgırata binip şöyle bir koşturmaya çık¬masını söylemeye geldim. Paşam Demokrat Parti'yi kapattı¬lar. Biz artık partisiz kaldık. Başımız da yok. Partimiz de... Yakında yeni partiler kurulacakmış. Bütün demokratlar sizi başımızda görmek istiyoruz. Milet sizin bir işaretinizi bekli¬yor. Önümüze düşmenizi ve bize baş olmanızı bekliyor. Gırata bir süvari gerek, hem paşadan bir süvari..."
Damdan düşer gibi olan bu konuşma karşısında hem Gümüşpala, hem de Hanife Ana, önce kahkaha ile güler, sonra da hayretle bakarlar. Daha sonra ise göz göze gelip, yeniden gülmeye başlarlar. Ali Çavuş da şaşkın bir hava için¬de gülmeye iştirak eder. Kendisini ilk toplayan Paşa olur ve Ali Çavuş'a dönerek "Oğlum bu da nereden çıktı? Böyle bir fikir nereden aklına geldi. Benim politika ile ne işim olabi¬lir?" diye sorar.
Ali Çavuş, gülmeyi bırakıp kendisine çeki düzen vere¬rek, "Paşam, bu millet partisiz olmaz. Milletin içi kan ağlı¬yor. Milletin çoğu Demokrat Partilidir ve bunlar sizin 27 Mayıs darbesine, "Hayır" dediğinizi biliyor. Peşinizden git¬meye de hazır ve kararlı. Çarşıda, pazarda, harmanda, sey¬randa, evlerde ve dükkânlarda, camide ve cumada herkes böyle diyor. Hep böyle düşünüyor ve aramızda hepimiz bu¬nu konuşuyoruz. Herkes sizi, Demokrat biliyor ve Demok¬rat Parti'nin yerine geçecek bir partiyi kuracak kimse ola¬rak sadece sizi biliyor. Mutlaka da parti kuracak diye ümitle bekliyor," der ve cevap bekler gibi Paşa'ma yüzüne bakar.
O güne kadar, Gümüşpala'nın kafasında böyle bir fikir yoktur. Ancak, Ali Çavuş'tan sonra Paşa'ya gidip gelenler ve bu fikri işlemeye başlayanlar artar. Paşa bu fikre karşı uzun zaman direnir ve ısrarla teklifleri reddeder. Paşa red¬dettikçe gidip gelenler artar, teklifler ve ısrarlar da hem sıklaşır, hem de şiddetlenir. Israrlar, telkinler, baskılar ve yar¬dım teklifleri birbirini takip eder. Bu arada Afyon'dan ve Sandıklı'dan heyetler gelmeye başlar. Heyetlerin içinde baş, her zaman Boz Ahmet'tir, Ali Çavuş ise yaver havasında...
Önce halktan gelen tekliflere, sonra da Demokrat Parti teşkilâtının çeşitli kademelerinden gelen tekliflere, tarafsız¬lardan gelen teklifler eklenir. Dostlar, ahbaplar, emekli as¬kerler ve 27 Mayıs'ın hışmına uğramış bürokratlar âdeta Pa¬şa'nın evini işgal ederler.
Sonunda Paşa, bu baskılara dayanamaz ve kararını vere¬rek ortaya çıkar. Partinin ismi de Paşa'nın kendisi tarafın¬dan Adalet Partisi olarak bulunur.
O günlerde partinin kuruluş, yayılış ve büyüme günlerin¬de, gezilerde, kuruluşlarda, açılışlarda, salon toplantılarında ve meydan mitinglerinde, Ali Çavuş ve benzerleri, her za-man ve her yerde en önde bitiverirler. Özellikle Ege ve Or¬ta Anadolu'da hep onlar vardır. Nereye gidilse, ne ile gidil¬se ve kiminle gidilse, her zaman Ali Çavuşlar çıkar ortaya ve kalabalıkların içinde boy gösterirler.
* * *


Aradan zaman geçer, yıllar yıllan kovalar aylar aylan. Gümüşpala Adalet Partisi'nin 1965 yılı genel seçimlerdeki büyük zaferini görmeden rahmetli olur. Zaferin tacı başkası-nın başına konar. Hem de kuruluş günlerinde Adalet Partisi'ne gönlü yatmamış, emeği geçmemiş ve teri çıkmamış biri¬nin başına... Biraz tecrübesizliğimiz biraz da kırılası elleri-mizle!...
Parti iktidar olmuştur, yeni başkan ise başbakan. Ali Ça¬vuş gelir gider, Ali Çavuş gezer dolaşır. Hiçbir isteği hiçbir ihtiyacı yoktur, partiden ve iktidardan. Aynen diğer Ali Ça¬vuşlar gibi... Arasıra sohbet etmek ister, eski dostlarla, ne¬yin nasıl olduğuna ve neyin nasıl olması gerektiğine dair... Çok kere partinin gidişi ve iktidarın yaptıkları hakkında fık-ralar anlatır Afyon şivesi ile, pancara "Mancar", fabrikaya "pavlika" diyerek. "İyi işler, kötü işler", derken, "yanlış işler, doğru işler", sayılırken, yeni Genel Başkan eskilerden sıkılır ve eskiler bir gecede kendilerini partinin dışında bulurlar. Ne emek düşünülür, ne geçmiş hatıralara önem verilir, ne de geleceğin ne olacağının hesabı yapılır. Gümüşpala ailesi de eskiler arasındadır, kendisini dışarda bulmasa da...
Ali Çavuş eskilerin çoğunun dostudur ve onları çok se¬ver. Yenilere de asla karşı değildir. Her iki tarafa da gider gelir. Bazan öfkelidir, bazan heyecanlıdır. Bazan serttir, ba¬zan yumuşak. Ancak, her zaman birlik, beraberlik ve dost¬luk yanlısıdır. Böylece uzun yıllar geçer. İyi günler, kötü gün¬ler, kara, ak ve pembe günler.. Sonunda ise 12 Eylül 1980
Harekâtı gelir ve kapıya dayanır.
12 Eylül sonrası Ali Çavuş dostlarını ihmal etmez. An¬cak, öfkeli gelir, buruk buruk gelir, soğuk soğuk konuşur. Hele Adalet Partisi kapatıldıktan sonra daha da kırılır, da¬ha da bozulur, âdeta 27 Mayıs sonrası günlerine döner...
Derken yeni partilerin kurulmasına karar verilir. Ali Çavuş'un gidip gelmesi de sıklaşır. "Yeni parti kuralım" der, "Her şeye yeniden başlayalım" der. "Olmaz" dedikçe bastı¬rır, "Zor" dedikçe sıkıştırır.
Sonuç olarak partiler kurulur boy boy, liderler çıkar isim isim. İcazetli olarak bilinen Özal, Sunalp ve Calp bir yanda, vetolu partilerin liderleri diğer yanda...
Ali Çavuş'un gözü hiçbirisini tutmaz. İlk günlerde, "Ulu¬su Paşa" demesine rağmen, gözü ve gönlü gizli başkanda, gizli başkan ise Çanakkale'dedir. Çanakkale'den icazetli olan parti de Doğru Yol Partisi'dir.
Ali Çavuş'un geliş ve gidişleri aynıdır. Söyledikleri ise biraz değişik. Her gelişinde bir şeyi tekrar etmeye başlar: "Doğru Yol Partisi'nde" birleşmek. Ali Çavuş yine yollara düşer, yine toplantılara koşar, yine mikrofonların önünde el bağlar ve yine hatiplerin gözlerinin içine bakar. Seçimler¬den seçimlere gidilir, referandumlardan referandumlara ko¬şulur, sonra da genel seçimlere geçilir. Ali Çavuş her yerde hazır ve nazır.
Seçimler sıklaştıkça Ali Çavuş'un eski dostlara gidip gel¬mesi de artar. Her gelişindeki tekrar değişmez, "Doğru Yol'da birleşelim de birleşelim".
Eski günlerin sağlam ve değişmez dostuna bir gün aynı ısrarlara başlayınca şu soru sorulur: "Senin genel başkanınla nereye gidilir?" Bu sorunun cevabı hazırdır Ali Çavuş'ta ve şöyle der: "Hele bir yerine otursun. Emin ol değişti. Üstelik de, en azından kötülerin iyisi..."
Günler geçer, yasaklılar hakkındaki referandum sonuç¬lanır ve arkada bulunan lider, acele ile yerine geçip oturur. Aradan bir müddet geçtikten sonra bir gün Ali Çavuş alı al, moru mor çıka gelir. Toz toprak içinde ve öfke bulutları ile başı dumanlı. İlk sözü, "Vallahi de sen haklısın, billahi de sen haklısın", olur."Neden, nerede haklıyım, ne demek istiyorsun," deme¬ye kalmadan makineli tüfek gibi, anlatmaya başlar: "Bu bi¬zimki adam olmaz. Bu adamdan hayır gelmez... Bundan li¬der filân olmaz. Bununla bir yere gidilmez, çünkü bunda he¬sap, kitap ve ölçü yoktur. Yeni düşünce, yeni fikir yoktur.""Biraz yavaş ol. Ne oldu ki her şey bu kadar değişti," de¬nilince de öfkesinin sebebini açıklamaya başlar: "Adam yeni bir şey söylemiyor. 20–25 yıl öncesini tekrarlayıp duruyor. Yıllardır yasaklı idi. Yedi sene evinde yasaklı oturdu. Bu ka¬dar zaman içinde insan yedi gün düşünse ne kadar yeni fikir üretir. Demek hiç düşünmemiş, düşünmüyor da... Bu şart¬lar içinde sonumuz ne olacak?" Evet, sonumuz ne olacak? Tabiî Ali Çavuş'un söylediği manada sadece bir partinin sonu değil, memleketin sonu ne olacak? Bugün hayatta olup da çoğu gidip gelen bu eski dostlar, bu eski partici dostlar, bütün Ali Çavuşlar, hep aynı soruyu soruyorlar, sonumuz ne olacak?
Bu noktada bir de şanssızlık vardır: Eskiler, özellikle de eski ve hakikî köşe taşlan azalmışlardır. Azalmışlar, hele he¬le Ali Çavuş ve ben¬zerleri soluğu hemen Ankara'da alırlar. Alırlar ama, o ka¬dar az ve yalnızlardır ki! Bir kısmının yaşlılık ve hastalık belini bükmüş, bir kısmı çeşit çeşit oyun ve kahpeliklerden sıkılmış ve küsmüş, bir kısmını da ölüm almış götürmüştür, her birini bir yolda ve değişik şekillerde. Evet her biri bir se¬beple göçmüş, her biri başka şekilde Allah'ın rahmetine ka¬vuşmuştur: Daha nicelerinin ne olduğu bilinme-mektedir. Neredeler, nasıllar, hastalar mı, sakatlar mı, sağ¬lar mı, ölüler mi? Bilinmiyor.
(Mehmet TURGUT’ un Siyaseten Kesitler isimli kitabından alıntıdır.)
* * * * * *
Kendisi ilk defa Ankara’da Parlamento’ya gider. Ali çavuşu korumalar Bey amca nereye gidiyorsunuz diye çevirirler. Ali Çavuş kendini tanıtır ve ben davetliyim. İçeri de falan şahsı görecem der. Korumalar
—Bey amca buraya kravatsız girilmez. Derler Ali çavuş ne etse ne eylese içeri alınmaz. Korumalar
—Amca bir kravat tak gir niye üzüyorsunuz derler.
Ali çavuş o gün bugün ölümüne kadar Cumartesi Pazar dâhil hep kravat takmıştır.
* * * * * *
Rivayet edilir ki Ali Çavuş Başbakanlığı zamanında Demirel’in Bakanlar Kurulu toplantısına bile katıldığı anlatılır. Böyle bir toplantıda Demirel sorar.
--Ali çavuş ben olmasam ne olur bu milletin hali der.
Ali çavuş
—Demirel, Demirel Bu milletin başında bir zaman Gazi Atatürk vardı sonra. İnönü Paşa geldi sonra, Menderes geldi, gitti. Sonra Sen geldin Sen de gidince Analar neler doğuruyor biliyonmu sen.. der. Demirel beklemediği bu cevap karşısında bir şey demeden toplantısına döner. Ali Çavuş Demirel ile olan samimiyeti üst seviyede idi.
* * * * * *
Ali çavuş siyasetle bu kadar içli dışlı olduğundan ballık kasabasının yarısını memur ettirmiştir.
Ayrı, ayrı iki dönem Ballık Belediye Başkanlığı yapmıştır.
Ziraat Odası Başkanlığı yapmıştır. Zamanın güçlü isimlerinden birisi idi.
İl Genel Meclisi görevinde bulunmuştur. Ön seçimlerde İl genel meclisi için Kartılı (Gülyazı o tarihte Sandıklıya ait idi.) köyünde köy kahvesinde konuşmalar yapılmaktadır. Ön seçime katılan başka bir uzun boylu şahıs köylüye konuşma yapar. Hatip hararetli konuşunca köylü çok alkışlar.
Ali Çavuş ve diğerleri masanın başında herkes ayaktadır. Kahve alkıştan gırılmaktadır. Hatip konuştukça alkışlar artmakta. Ali çavuş (bir anda seçim gidiyomu diye vehime kapılır) hemen mikrofonu kapar ve konuşmaya başlar. Kartılı’ya yaptıklarını sıralar. Köylü Ali Ağabey biz senden vazgeçmeyiz korkma derler.
* * * * * *
Ali çavuş yaşlanmıştır. İl başkanı bu nedenle Ali SARIIŞIK’ın parti kaydını düşer. Bu durumu sonradan öğrenen Ali çavuş çok içerler. Baya bir üzülmüştür. Kalkar Ankara’ya gider. Çankaya’ya varır. Giriş kapısını baya bir arar bulur. Çankaya’da Kadim dostu, Parti başkanı ve başbakanı, Arkadaşı Demirel’e derdini anlatır. Demirel Cumhurbaşkanıdır. Oturur konuşur dertleşirler. Bu arada Cumhurbaşkanı Demirel Afyon il başkanı Nuri Yabuz’u arar. Nuriciğim üye kayıt ve silme kararlarını yazdığın karar defterini aç. Ali SARIIŞIK’ı bul. Buldun mu? O sayfayı yırt. Ben ve Ali Çavuş çırt sesini duyalım. Yırttın mı? Heh şimdi Ali Sarıışık’ı kaydet. Adını soyadını yaz. Ali çavuş gelince diğer bilgilerini tamamlarsın. Tamam mı? Teşekkür ederim. Der telefonu Cumhurbaşkanı kapatır. Bu durumu Ali çavuş hayatının günü olarak anlatırdı.(Ali EROL Kızılören)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder