24 Mayıs 2010 Pazartesi

ÇANAK'IN MURAT

Ramazan da, Terzi Esnafı
Çanağın Terzi Murat
d.t./01.02.1926-21.09.1976/ö.t.

Tapudan emekli Hacı Mustafa Aysoy anlattı.
Babam beni okulun sömestri tatillerinde Çanağın Terzi Murat’a çıraklığa verirdi. Baya iki üç sene tatillerde terzi çıraklığına gittim. Benden sonrada çıraklar gelince benimle çıraklığa gelenler kıdemleşmiş oldular. Benimle üç kişi daha çıraklığa gelmişti. O zamanlar okul tatillerinde bütün çocuklar mutlaka bir mesleğe çıraklığa giderlerdi. Babam gönderdi beni, Terzi Murat’a çıraklığa gideceksin dedi. Yıl 1955/1958 ler de. Birde ustalar arkadaşlarının veya tanıdıklarının çocuklarını tatillerde çocuğu dükkâna gönder çıraklığa gelsin diye isterlerdi. Bazıları baba çocuğu gönderecek ama diyemezdi. Bunu hisseden ustalar veya arkadaşları devreye girer. Çocuğu çıraklığa isterlerdi.

Terzi çıraklığında iki senelik mi? Üç senelik mi? Ne olmuştuk. O zamanlar bütün büyükler Ramazan bayramında takım elbise diktirir. Ustalar kalfalarına çıraklarına veya babalar oğullarına da takım elbise diktirirdi. Ustam Çanağın Murat’ın kesim masasının üstünde kırkın üstünde dikilecek takım elbiselik kumaş birikmişti. Ustam kumaşların üzerine isimlerini yazıp kirişin yanına yaslayarak üst üste koymuştu. Tek pantolonlar hariç.
Bir gün Usta ben namaza gidiyorum dedi ve ikindi namazına gitti. Ardından kalfalarda gitti. Sonra ben ve benim devre çıraklar yeni gelen çırağa
--Len biz namaza gidiyoruz. Dükkânı iyi bekle. Gözünü dört aç lan.
Dedik ve Havai Camisine gittik.
Camiden çıkınca geldik dükkândayız. Ustam ve kalfalar çalışıyoruz. Bizlerde getir götür. Paça falan dikiyoruz. Yani işin kolay tarafından başladık bişiler yapmaya.
Çanağın Murat ustam kesim yapıyordu. Bir elbisenin kesimi bitti. Kalfaya verdi. Elini kirişin yanına uzattı ki kumaşlar yok. 5/8 kumaş var. Gayet sakin çocuklar buradaki kumaşları bi yeremi koydunuz. Kalfalar hayır usta hepsi orada. Dediler. Sonra kıdem sırası ile sordu hepimiz bir yere koymadık usta desekte. Bizde kumaşların eksik olduğunu gördük.
Ustam sordu Benden sonra burada kim kaldı. En son yeni çırak kaldı. Ona sordu. Oğlum kumaşları kurcalayan oldu mu? Biz yok iken dükkâna gelen giden oldu mu yavrum. Diye sordu.
Yeni çırak tir, tir titreyerek hayır usta. Dedi Sonra usta bilmediğim iki kişi geldi. Adam bana bişiler sordu. Karısı vardı şalvarlı birde kocaman bir çanta vardı dedi.
Adamla ben elbiselere baktık. Dikimi güzel falan diye konuştu. Kadın ne yaptı oğlum dedi. Kadına sırtım dönüktü usta deyince. Tanıyor musun oğlum? dedi ustam. Çırak
—Hayır, usta deyince Rahmetli ustam Nur içinde yatsın. Çömez çırağa bir şey demedi. Hatta bizlere de bir şey demedi. Niye dükkânı terk ettiniz gibi.
Çocuklar bu adam ile bayan bizi soymuş dedi. Dışarı çıktı etrafa baktı. Yapacak bir şey yok diyerek bir sandalyeye oturdu. Çaresiz kaldı.

Sonra ölçülerini yazdığı defterden takım elbiselik verenlere tek, tek mevzuyu anlattı. Arkadaş elbiseliği nereden aldın. Kusura bakma biz sahip çıkamadık. Bir sakametlik çıktı. Yenisini alacağız. Durum şu vaziyette diye anlattı. Kiminin dükkânına gitti. Kimini dükkânın önünden geçerkene çağırdı anlattı.
Sana bu durumdan iki insanlık halini anlatacağım. İsimleri yazma. Zülfüyare dokunmasın. Tamam mı?

Elbiseliklerin çalındığını duyan birinci şahıs Dükkâna geldi
—Murat geçmiş olsun. Olur, böyle şeyler arkadaş. Kendini üzme. Diyerek moral verdi.
Ustam Rahmetli Murat’a
—Ağabey elbiseliği nereden aldınsa Allah Aşkına söyle tekrar alacağız yerine tamam mı? Deyince birinci şahıs lafı orada kesti.
—Murat bak ben buraya elbiseliğimi sormaya gelmedim. Olur, böyle şeyler Valla bir santim bile kumaş aldırmam. O bizden çıkmış ise hayır etmez. Bak ne güzel eziyet etmeden ayrıldı. Eğer nasip ise bir yerlerden çıkar gelir.
Nasip ise gelir Hint’ten Yemenden
Nasip değilse ne gelir elden.
Bak valla üzüldüm. Böyle dediğine. Diyerek muhabbet uzadı. Hasılıvelkelam
Sonra İkinci şahıs geldi.
Ona, ustam Çanağın Murat durumu anlatmış.
İkinci şahıs Murat ben kumaşı İstanbul’dan Yahudi tüccardan almıştım. Benim kumaş laskotin İngiliz kumaşıdır. Tüccarda tam bir takımlık kumaş kalmıştı. Onu da bana verdi. Sen benim kumaşı nasıl bulacaksın. Nereden alacaksın.
Ben kumaşımın aynısını isterim Murat dedi.
Ustam Rahmetli Çanağın Murat
—Ağabey elde olmayan sebeplerden dolayı olay vaki oldu. Zaten ‘’Ustası namaza gitmiş çırak’’ arayan birileri yapmış bunu. Olacakmış oldu naçarız.
Senin elbiseliği de İstanbul’dan temin edeceğiz inşallah.
Eh işte ne edesen et. Ben kendi kumaşımı isterim Murat. Dedi gitti.
Kalfalar çıraklar biz hepten mahcup olduk. Valla Allah seni inandırsın ustamız kalfalara çıraklara ve o yeni çırağa bir tek laf etmedi. Bize de moral verdi. Ustam çok görgülü, titiz idi. İş olsun olmasın dükkân terk edilmez. Şimdi dükkân sahibi çıkıyor karşıda dükkânı bekliyor olmaz. Müşteri kepengin altındadır. Ali şu geldi geçti Çanağın Murat’ın yanına çıraklığa gelenler ne işe girmişlerse o işlerinde muvaffak olmuşlardır. Ustamızdan aldığımız disiplini hala muhafaza ederim. Memuriyet hayatımda da ustamdan gördüğüm iş disiplinine uyardım.
Derken Ali o hırsızlar o günlerde Sandıklı’da duman attırmışlar. Hatta Grandıras ta köyün biraz dışında ev tutmuşlar. Orayı ardiye olarak kullanmışlar. Bütün çalıntı malları orada toplamışlar. Malı çalınan esnaf bir yabancı gördü mü bu kim diye sorardı. Çok kişinin canı yanmıştı. Derken kısa zamanda bir kadın bir erkek gezen birinden şüphelenildi. Takip, takip Grandıras ta ikamet ettikleri tespit edildi. Tabiî ki bu durumda savcılarda, poliste jandarmada yardımcı oldular.
Şüphelenilen şahısların evine baskın düzenlendi. Savcının arama yetkisi ile polis ve jandarma köye gitmiş. Evi polis ve jandarmalar basmış. Fakat evde bir şey yok. Komiser veya subay odanın ortasında düşüne, düşüne dolaşırken Adam
—Komiser bey evimi aradınız. Beni de yok yere zan altında koydunuz artık evimi terk edin demiş.
Komiser evet demiş bu evde çalıntı mallar var ama biz bulamadık. Derken bastığı yer oynamış. Komiser hemen arkadaşlar şuranın habasını kaldırın. Bakın altında ne var.
Habayı kaldırırlar. Altındaki tahtalar seyyar imiş. Onları da kaldırmışlar. Evin ortasına bütün malları doldurmuşlar. O adam ve kadın kim idi ne oldu bilmiyorum ama bizim mallar olduğu gibi sırasıynan bulundu. Herkes kayıp malını aldı. Valla Ali Ustamızdan çok bizler sevindik.
Bi giriştik çalışmaya bayrama herkesin takım elbisesini hazır ettik. Ramazanda hem oruç tuttuk hem vardiyalı çalıştık. Dükkân hiç kapanmazdı. Geceleri çalışırken Yusuf (Yürü)amcayı (İsmail Esenkalın Babası) çağırır gelirdik. O öyle güzel hikâye bilir anlatır ki Yatsın teraviden sonra bulur getirir. Sahura kadar tatlı, tatlı anlatırdı. Kardeşim o kadar uzun masalı hikâyeyi nasıl aklında tutuyorsun. Nasıl nereden öğrendin. Bi güzel anlatırdı. Bizler dalar gider onun azgına baka kalırdık. Ustam çocuklar hem çalışın hem dinlen oğlum diye ikide bir ikaz eder dururdu.
Ramazanda leblebici esnafımız gündüz çalışmaz idi. Leblebi kokar millet oruç rahatsız olmasın / ayıp olmasın diye onlarda gece çalışırlardı. Bizlerde bi fırt gider sıcak, sıcak leblebi alır gelirdik. Şekerli leblebi varsa getirirdik. Bazı leblebiciler yarma leblebi yapıverirlerdi. O daha bi lezzetli olurdu. Zaman, zaman leblebi parasını zorla verirdik. Çok zaman çıraklarda onların işini, konu komşunun işini görürdük. Komşunun işini görürken gücürgenmezdik. Ustamız oğlum ustanın işini görün ha yavrum derdi. Onlarda bizden leblebi parası almaz hatta ‘’düven öküzünün ağzı bağlanmaz’’ sizinde hakkınız var derlerdi. Orta yere kor hep beraber yerdik. Yusuf Amca hem leblebi atıştırır hem anlatırdı.
Ulu caminin koca çeşmeden tevekkel suyunu toprak desti’ye sık, sık doldurur gelirdik.
Çayı kahveden içerdik. Çaylar tabaksız gelir. Çünkü yetişmezdi.
Garson boş toplar, çayları çıraklar alır gelirdi.
Çençen gevezelenilir, laf dinlerdik.
Sahura kadar dikiş dikerdik.
Ne güzel günlerdi o günler, bir tat bir ahenk vardı, amma para yoktu...
Hey gidi günler..
Elveda olsun be...
Takım elbise diktirenlerin bazıları bayram namazından sonra geldi. Bizlerde kalfa çırak Bayram Namazından sonra dükkâna geldik. Son takım elbiseleri de teslim ettik. Ustamızın elini öptük. Ustam elini cebine attı. Valla Ali bizlere verecek harçlık çıkmadı cebinden. Bizim terzi dükkânının üstünde şekerci Ali amca vardı. Oğlu helvacı Mehmet Seyman'gilin dükkân oraya gitti ödünç para aldı herhalde. Bizlere harçlık parayı ödünç aldı dağıttı. Ben zaten o gün meslekten soğudum. Zaten bir insanın bir şeyi öğrenmesi için evvela o şeyi sevmesi lazım. O gün sıtkım sıyrıldı meslekten. Diktiğimiz kırkın üstünde takım elbisenin hepsimi veresi olur be kardeşim..... Hiç sevmeyon bu veresi işini Gelen bayram. Hiç iyi âdetimiz değil şu veresiyecilik. Neyse diyelim.......

Birinci Şahıs(aynı adam) o günlerde yine dükkâna geldi
—Murat gözün aydın, Ben sana demedim mi Nasip ise gelir Hint’ten Yemenden Nasip değilse ne gelir elden demedim mi? Vakit daraldı bizim elbiseliği sonra dikebilirsin acelesi yok dedi. Oturdu muhabbet ettiler.

Daha sonra ikinci şahıs(aynı adam) geldi.
—Murat gözün aydın. Hadi koca bi yükten kurtuldun. Benim takımı yetiştirirsin değil mi? Dedi Ustam
-Abi sen kumaşı İstanbul’dan aldım, falan dedin. Ama senin kumaş Sümerbank imiş dedi.
İkinci şahıs hiç sıkılmadı daralmadı, tamam ben sana olayın üzerine düşsün vatandaşın kumaşını bulsun diye dürtüşlemiştim/mutlaka bulsun diye dedim. Dedi. Ustam sukut etti. Susmanın da erdem sayıldığı yerler varmış. O an anladım. O an o adam gözümde o kadar küçüldü ki sorma gayim. Çok kızdık ona. Neyse İkinci şahısta gitti.

Ustam Defi bela, Kendi içinde huzur bulamayanlar başkasını da mutlu görmek istemez. Bizi cendereye soktu netame diye mırıldandı ustam, çocuklar görüyorsunuz beş parmağın beşi de bir değil. Dedi. Ve devam etti.
Koca adamlar: Söz ve tavırları ile büyür, söz ve tavırları ile küçülürler.
Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı, dost bil zor anında elinden tutanı. Müşteri münakaşa edilecek kişi değildir. Müşteri varsa biz varız. Müşteri, bir kere hizmet verip sonra terk edilecek kişi de değildir. İlişkimiz, olumlu ve sürekli olmalıdır. Müşteri ile dostane ilişki içinde olmalıyız. Bak iki’si de arkadaş ikisi de bildik tanıdık, bizim insanımız, demi deyince kalfanın birisi biraz söylendi.
Bok adam dedi. Çıraklar olarak güldük.
Ustam
—Oğlum hayat gördüğün gibi değil. Esnaflıkta geniş karınlı olacaksın. Müşteri velinimetimizdir. Müşteri her zaman haklıdır. Eğer bir müşterinin işini yapmak istemez isen onun da bir yolunu bulacaksın. Mesela fiyatı yukarda tutarsın. Peşin ücret alırız veya yarısı peşin dersin. Teslim tarihini uzun söylersin. Tatlı, tatlı konuşursun. Bizim işimiz temiz olur dersin. Hem koyuvermezsin hem tutmazsın.
Böyle adamlara ben senin işini yapmam demek esnaflığa sığmaz.
Onun yaptığı da insanlığa sığmaz.
Bakın falan ne dedi bu ne dedi. Siz mukayese edin.
Hangisinin yaptığını beğeniyorsanız, onunkini hayatınızda uygulayın.
İnan Allaha bu vakada ustam Çanağın MURAT hem esnaflık, hem insanlık eğitimi verdi. Bu olayda çok tecrübe edindik. Gidenlere Allahtan rahmet, hepisi de Nur içinde yatsınlar..
Eski başka, eskimiş başkadır.
Nice eskiler vardır ki, hiç eskimez.
İnsanlık gibi...
(aozeski@hotmail.com)

1 yorum: