15 Aralık 2010 Çarşamba

VELİ DEMİRTAŞ

Vaaa DİLLİYMİŞ…
Ankara’da Ulus’ta yaya olarak karşıya geçiyordum. Kafam karışık tilkilerin kuyruğunu birbirine değmesin diye neccemi kendi kendime mırıldana, mırıldana kırmızı ışığı da fark etmeden yürüdüm. Kafam yere eğik olarak gideceğim yerde ne diyen. Nasıl diyen. Derken birisinin elini omzumda hissettim. Başımı kaldırdım baktım ki, Polis memuru bana
---Bey efendi kırmızı ışığı ihlal ettiniz size 30.TL. Ogün için 30.000.TL. Ceza keseceğim dedi. Yani şimdi sırası mı kardeşim diyerek içimden, görevli polise baktım. Benim kırmızı ışıkta geçtiğimi gören dört beş bayan ve çocuk ben geçtim diye onlarda kırmızı ışıkta arkamdan yürümüşler. Polis memuru elinde ceza makbuzu 30.TL istedi. Ben baktım iş ciddi. Adam cezayı kesecek parayı alacak. İşi saflığa vurarak
---Ebebe… bebebe diye işi lallığa vurdum. Elimle de hadi be dercesine elimi salladım. Tekrar
---Ebebe. ... bebebe derken görevli vay anasına be bula, bula bir dilsizi bulduk. Bende ki şu şansa bak dedi.
Benden para alamayacağını anlayan polis kadınlara
---Hanım efendiler siz niye geçiyorsunuz. Bakın kırmızı ışık yanıyor hala deyince kadınlar.
---Ama o önümüzden yürüdü. Dediler.
Polis ne bana, ne o kadınlara ceza kesmedi. Ben yürüdüm. Kadınlarda önümden yürüdüler. Onlar ağır, ağır yürürken Ben onları geçtim. İşte bu arada dedim ki;
--Yürün yahu. Şimdi 30.TL vermenin sırası mı, zaten cepte para az. Karnım da aç dedim.
Ağır, ağır yürüyen, çocuklarının elinden tutarken çocukların yaramazlığından yol kat edemeyen o kadınlar bana bakarak
--Vaaa dilliymiş… Aaaa konuşuyormuş diye..Bağırdılar.
--Ulan susun polis size de, bana da cezayı yazar bak dedim.
Birden sustular. Ben de onlarda arkamıza bakmadan yürüdük.
****************** ****************
Şeker Banka daha görevli olarak girmemiştim. Babam keçeci bende keçeciye çalışmaya gidiyordum. Fakat Keçecilik mevsimlik bir iş, Zor bir meslekti. Devamlılığı yoktu. Gençtik çalışmak istiyorduk. Paraya ihtiyacımız vardı. Arkadaşlarla çalışmaya Antalya’ya gitmeye karar verdik. Orada çalışan arkadaşımız vardı o bize iş buluverecekti. Antalya da buluştuk. Üzerimizde biraz para vardı. İlk günler otelde yattık. Lokantada yedik. Para bitti. Amele pazarında bizi gören taşeronlar. Bize iş vermiyor. Bizim üzerimizde ki elbiseler temiz. Ne çimento, ne kireç, ne de başka amele olduğumuza emare toz toprak izi vardı. İşe gidenler de elbiseleri kireç çimento toz vs. elbiseleri amele elbisesi idi. Biz gezmeye gelmiş gibi temiz elbiseli olunca işe götürmüyorlardı. Para suyunu çekince Çare tükenmez deriz ya…
Antalya da gezerken bizim arkadaşın yanına gittik. Ben inşaattaki kireç çukurundan elbisemi kireç ile üzerimi batırdım. Hususi kireci üzerime sürdüm. Arkadaşlar ne ediyor lee bu dediler. O gün öyle kireçli, kireçli elbise ile arkadaşların yanında dolaştım. Diğer gün amele pazarında beni de işe seçtiler. İşe gittim. Ondan sonra devamlı çalıştım. Diğer arkadaşlarıma da benim gibi yapmalarını söyledim. Onlarda mecburen üzerlerine kireç çimento sürerek işe alındılar. O sezon Antalya da inşaatlarda çalıştık. İnşaatların içinde yattık. Yemeklerimizi inşaatta kendimiz yaptık, yedik. Üzerime kireç, çimento sürerek iş buldum. Allah bin bereket versin iyi para biriktirdim.
İnsan alın teri parayı harcanırken de dikkat ediyor. Öyle savurmuyor. Hayatla mücadele edeceksin işi güçürgenmeyeceksin. Çalışırsan hayat güzel, Miskine, kehele de zordur.
Veli Demirbaş sohbeti hoş, arkadaşlığı kavidir. Akşamları kahvede beraber oyun oynarken mutlaka bir anısını anlatır. Kahveye geldi mi balkona bak, balkona bak der. Bir gün diyerek başlar anlatmaya. Oyunun kendisinde kalmasından hiç haz almaz. Allah sağlıklı uzun ömür versin. 06.02.2010 {aozeski@hotmail.com}

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder