15 Aralık 2010 Çarşamba

deli ali

Deli Ali
Deli Ali’nin eşi hastaydı. Uzun süredir yatıyordu. Evin tüm işlerini Deli Ali yapıyordu. Evlerde su şebekesi olmadığından meydan çeşmesinden bakırca, bakırca su taşıyıp bulaşık yıkıyor. Eşinin ihtiyaçlarını görüyor. Evi silip süpürüp, Kış günleri sobayı yakıyor. Külü atıyor. Evde ne iş varsa hepsisini Deli Ali yapıyordu.
Üç senemi, dört senemi Deli Ali eşine bakmıştı. Bu durumu görenler ise Deli Ali’ye acıdılar. Belki de onun adına dua ederek ‘’Yarabbi Deli Ali’ye iki rahmetten birini ver.’’ Veya ‘’Yarabbi Deli Ali’ye sabır ver’’ demişlerdir. Deli Ali için çok ben böyle dua edenleri duydum.
Derken bir gün duydum ki Deli Ali’nin eşi ölmüş. Ben de Deli Ali’nin eşinin ölümünden 15/20 gün sonra, babamı ziyarete Ekinhisar’a gitmiştim. Babam bakkallık işi ile uğraşıyordu. Dükkân’a girdim. Selam verdim babam ve Arkadaşı Deli Ali’de dükkânda oturuyorlardı. Ben babamın ve arkadaşı Ali Amcanın elini öptüm. Aklıma Ali Amcanın eşinin öldüğü geldi. Üç günden sonra başsağlığı dilenmez deriz ya. Atasözüne veya bu geleneğe aldırış etmeden;
Fazla zaman geçmedi her yanı üç hafta falan oldu daha taze olay diyerek ben ‘’Ali Amca başın sağ olsun. Eşine çok hizmet etmiştin. Hadi gari kurtuldun’’ deyiverdim. Ağzımdan öyle çıktı. Bu arada da babamın sattığı gazozların kasalarından kendime oturacak yer ayarladım. Oturdum ki Ali Amcanın gözlerinden şapır, şapır gözyaşı aktığını gördüm. Kendi, kendime ulen dedim pot mu kırdık yoksa. Bu adam neden ağlıyor. Diye düşünürken. Babamın surat bi karış oldu.
-‘’Ali amca neden ağlıyorsun. Eşin zaten yatalaktı. Sana çok meşakkat veriyordu. Evin her işini senin yaptığını herkes gördü biliyordu. Sana acıyordu.’’ Diye konuşuyordum ama bir taraftan da içim daralıyordu. Bir yerlerde hata yapmıştım. Ama nerde diye de içim, içime sığmıyordu. Zaten bin düşün bi konuş. Ben düşünmeden konuşmuştum.
Ali amca sessiz, hareketsiz, öylece başını öne eğmiş kıpırdamadan duruyordu. Ali amcanın gözlerinden yaşlar, musluktan akan damlalar gibi hiç eksilmiyordu. Babamsa iyice kızmıştı. Mahkeme suratı gibi olmuştu yüzü...
Ulan dedim. Üç günden sonra başsağlığı dilenmez derlerdi keşke demeseydim de Ali amcayı üzmeseydim. Halt ettin eşek herif diye de kendime kızdım. Dükkânda bir sessizlik, bir sıkıntı, bir ağırlık vardı. Ben konuştukça bostana giriyorum diyerek neçe sonra susmayı tercih ettim. Kimse, kimseye bakmıyor. Herkesin başı öne eğikti. Babamdan yiyeceğim fırçayı düşünürken. Ali Amca başını kaldırdı ve konuştu.
-Keşke ölmeseydi de bir köşede otursaydı, dursaydı. Nefesini duysaydım. Her zaman ben ona hizmet etseydim. Ara sırada olsa şöyle karşılıklı oturup hasbıhal ediverseydik. Ben ona şekerini karıştırıp çay ikram edip dursaydım. O konuşsa da ben dinleseydim. Sümük olsaydı da alnıma yapıştırsaydım. O öldü, ben mezara girdim. Ahmet’im. İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun… Dedi. O sözünü hiç unutmam Sümük olsaydı da alnıma yapıştırsaydım. (aozeski@hotmail.com)
Anlatan: Ticaret Bankası Emeklisi Ahmet OĞUZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder