15 Aralık 2010 Çarşamba

TALAS HOCA

TALAS HOCA
Edhem hoca’ya Ramazan’da iftara 15 dakika kala bir misafir gelir. Kapıyı çalar.
Edhem hoca kapıya bakar birisi misafirim deyince içeri buyur eder.

Allah, Allah hayırdır deyince misafir içeri girer.
Zaten iftar zamanıdır. Sofra konmaktadır. Allah ne verdiyse sofra hazırlanır. Sofra da, çorba, ekmek, tuz var. Misafir şöyle bir ortalığa bakar Şehirde olsaydık şimdi sofraya mis gibi buharı kokan pide gelirdi, diye konuşur/mırıldanır.
Bunu duyan Edhem hoca arkadaşına bak bi şehirde minarelerin ışıkları yanmış mı? Der
Arkadaşı şehre doğru bakar. Işıklar henüz yanmamıştır.
Edhem hoca da bakar ışıklar yanmıyor.
Hoca o an palas pandıras bir an kaybolur. Bir Talas kopar.
Hoca döndüğünde sofraya mis gibi susamlı sıcacık buharı çıkan pideyi getirir.
Talas hoca, arkadaşı ve misafir pideyi afiyetle yerler.
İşte bu olaydan sonra İbrahim Edhem hocanın adı/lakabı Talas olarak devam eder.
*/*/*/*/**/*//*/**//**//**//*//**/*/
Eskiden cami imamları hak ile görev yapıyorlardı. 70’lerin ilk yıllarında bu cami görevlilerine ortaokul diploması almak kaydı ile kadro verildi. Menteşin cami görevlisi hoca iki defa imtihanlara girse de başarılı olamaz.
Talas hoca cami görevlisine sorar.
--‘’Hoca sizin imtihan nasıl oldu’’ der. Cami görevlisi
—Hocam iki defa imtihanlara girdim başarılı olamadım deyince.
Talas hoca
Cami imamının avucuna Arapça bir şeyler yazar. Üstünden tekrar yazar. Ve derki
Hoca efendi okula varınca Kuran-ı Kerim’deki şu ayeti oku. Sınıfa girince şu ayeti oku sana yardımcı olacaklardır. Müsterih ol. Der.
Cami görevlisi Talas hocanın dediklerini yapar. İmtihan kâğıdını cevaplar ama iki soruyu bilemez. Düşünürken imtihan görevlisi öğretmen gelir.
—Hoca efendi ne düşünüyorsun der. Hoca
—Şu iki soruyu hatırlayamadım. Onları düşünüyorum deyince.. Görevli
Soruların cevabını söyleyiverir.
Cami görevlisi hoca cevapları yazar yazmasına da görevliye de sormadan edemez.
Siz bu soruların cevabını niye söylediniz der.
İmtihan görevlisi
Hocam ben sizin arkanızda falan yerde bir Cuma namazı bir de falan yerde yatsı namazı kıldım. Bunun karşılığı da iki soru cevabı verdim der. Görevli kayboluverir. Cami hocası bu durumdan çok etkilenmiştir.
***/*/*/*/**********/////**/**/*/**/*
Talas hoca Menteş’te çok sevilmektedir. Çok kişi hayırla yad etti. Fakat Talas hoca sigara içerdi. Tiryaki idi dediler.
Talas hoca bir gün rahatsızlığından dolayı doktora gider. Talas hocayı muayene eden Doktor, Üç beş dakika da muhabbet eder. Sonra der ki
—Hocam sigarayı bırakın deyince.. Talas hoca
—Doktor bey sizinle üç beş dakikadır muhabbetimiz var. Ama bu sigara ile altmış senedir beraberiz. Nasıl bırakırım. Hem ayıp olmaz mı? Bu sizin buyurduğunuz ahde vefaya uymaz deyince. Doktor
—Hocam ne derseniz deyin siz bu sigarayı bırakmaz iseniz o sizi bırakacak haberiniz olsun, o zaman ne yapacaksınız? der.
Talas hoca Doktorun bu sözlerine bir cevap veremez. Ve anılarında da doktorun sigara seni bırakacak dedi de bir şey diyemedim der anlatır. Bu muhabbeti yaparken hacı abiyim de ‘Gaba dumanın, sağlam imana zararı olmazmış.’dedi.
*****--*****//*/**/***********//***
Talas hoca Sandıklı da bir arkadaşını ziyarete gelir. Arkadaşı iş yerinde olmayınca Bir pusulaya (ufak sigara kağıdına) ‘’ adı Talas, vardığı yerde beş dakika durmaz.’’ Diye yazar gider. Hak ile cami görevi yapar ama aldığı hakkı veya yaptığı hizmette aldığı ücreti hemen eşinen dosttu
nan yer yarına bir şey bırakmazmış. Talebe okutur. Aldığı hak ücretlerini onlara lokum, bisküvi, gazoz alır onlara yedirirdi. Un alır kendi hamuru yoğurur fırına götürür üç dört ekmek ederdi. Yemeğini pişirir bulaşığı kendi yıkardı. Evi dımıl, dımıl tertemizdi. Kendi siler süpürür kimseye yük olmazdı.
**************************
Alamescit köyünde caminin haricinde bir geniş köy odasında imam tutarlar. Köy ufak bir dedikodudan dolayı ikiye bölünür. Bu durumu duyan Talas hoca Alamescit’e gelir. Caminin imamına bugün ben vaaz veren hutbeye çıkan der. Sala vermek için de anahtarı ister. Cami hocası derhal hocam der ve anahtarı verir. Talas hoca minareye çıkar
‘’Aşağıda adak, yukarıda kabak, ya Rasülallah, gel de şu köyün haline bir bak der.’’
Bu sela’yı duyan köy halkı. Bu ses Talas hocanın derler. Talas hoca geldi gidelim de konuşalım dinleyelim diye her kes camiye gelir. Talas hoca dargınları barıştırır. Köy odasında namaz kıldıran hoca köyden ayrılır. Cami hocası bir günahının bulunmadığını durumu geç öğrendiğini falan söyler.
Köy halkını yeniden birleştiren Talas hoca Menteşe döner.
*****************************
Talas hoca Sandıklıya geldiğinde saç yemeği hazırlarlar. Saç pişirilen fırında bazen fırıncının, fırıncı Fehmi ustanın elle hamur yoğurmasını seyretmek hoşuna gidermiş. Talas hoca saç yemeğini yer ücretini öder. Ama mutlaka ellerinize sağlık usta ekmek iyi pişmiş lezzetli idi, saç ta çok güzel olmuş. Ellerinize sağlık derdi. Tabii ki marifet iltifat ister. Talas hoca iltifat ederdi. Çok narin efendi adamdı. Onun hakkında o zamanlar ajan falan diye laf çıktı ama aslı çıkmadı. Çok mütedeyyin sağlam şahsiyetti. Muhabbetimiz ekmek fırın üzerine olmuştu.(Fehmi Özeski)
Talas hocanın balkan göçmenlerinden olduğu bilinir. Said Nursi ile arkadaşlığı vardır. Çok zaman Said Nursiyi ziyaret etmiş. Said Nursi’de Talas hocayı ziyaret etmiştir. Bir birleri ile irtibatları vardır.
Talas hocanın kabri Menteş kabristanlığındadır. Gidenler yol üzerinde Talas hocaya gider levhasını göreceklerdir. Talas hocanın mezar taşında ‘Garip Hoca, ETEM TALAS’ diye yazmakta olup 1313 doğumlu olup 1971 senesinde vefat etmiştir.
‘’Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme! tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı’’ diyen milli şairimizin sözünün ne kadar doğru olduğunu
Burada da görüyoruz. Ruhları şad olsun.
Talas hoca evinde çok sayıda kedi beslediğini Menteş Belediye Başkanı Hasan UÇAK anlattı. Hatta zaman, zaman Sandıklıdan hususi ciğer almaya gittiği Kedilerin beslenmesine özenle baktığını söyledi.
19 Haziran 2010 tarihinde Menteş kasabamızı ziyarette bizlere refakatçilik yapan yazdıklarımızı anlatan Belediye başkanımız Hasan Uçak’a teşekkür eder çalışmalarında başarılar dileriz.

-*-*-*-*--



Menteş kasabasında konuştuğumuz kişiler hep, bir vasiyetten söz ettiler. Bizde bu vasiyeti bulabilecekmisiniz? diye söyledik/istedik. Daha sonra Levent Ateş bir belge getirdi. Bizden önce bir arkadaş ismini de yazmamış. Ama onun yazısını da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Alamescid köyü imamı İBRAHİM EDHEM EFENDİ
Sıra No: 169
Sait nursi onun için şunları der;
İsmi ve risalei nurlara yaptığı hizmetler Emirdağ lahikasında şu şekilde geçiyor.
Edhem Hoca namında Balıkesir'de muhacir ve Celâleddin-i Rumî'nin mensuplarından, yirmi seneye yakın köy hocalığı ve çocuklara Kur'ân okutmakla meşgul ve şimdi de tam Risale-i Nur'a Balıkesir ve Kırkağaç havalisinde hizmet eden ve uzun mektubuyla korkak hocaları Nurlara dâvet eden ve cesaret veren ve Balıkesir, Kırkağaç havalisi Nur şakirtleri namına "Sandıklı Alamescid Köy imamı İbrahim Edhem" imzasıyla yazdığı mektupta, çok ehemmiyetli ve güzel fıkraları var ve korkak hocalara tokatları var. O zatı cidden tebrik ediyorum. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Hem ona, hem mektubunda isimleri bulunan yeni ve çok Nurculara selâm ediyorum. Onun uzun mektubunu, hastalığımdan, tashih ve ıslah ve tâdil edemedim. Hakkımda pek ziyade senâlarını ya kaldırmak, ya tâdil etmek lâzımdır. Lâhikaya girmek için suretini size gönderiyorum. İnşaallah Hasan Feyzi, Ahmed Fuad muallimleri Nurlara sevk ettikleri gibi, bu gayretli kardeşimiz de hocaları Nurlara sevk edecek. (Emirdağ lahikası, s 197, [yeni tanzim, mek. No 169]

İşte bu merhum zatın talebesi olan ve kendi vasiyeti üzerine mübarek naşını yıkayıp cenaze namazını kıldırın emekli imam halen Afyonun Sandıklı ilçesinde mukim Hasan Hüseyin Erol hoca, Alamescid köyü imamı İbrahim Edhem efendi ile olan hatıralarını anlattı. Bizde hizmete vesile olur düşüncesiyle bu ibretli hatıraların bir kısmını sizlerle paylaşmak istedik.
Adım Hasan Hüseyin Erol Afyonun Sandıklı ilçesinin Koçgazi köyündenim. İbrahim Edhem hoca efendi bizim köyde imamlık yaptı. Ben 1943 doğumluyum. O köyümüze geldiği zaman sekiz yaşlarındaydım. Ondan Kur’an dersi aldım. Uzun yıllar talebeliğinde ve hizmetlerinde bulundum. Bediuzzaman ismini ondan duydum.
‘’Hoca efendi aslen Makedonya Üsküp’ten 1293(1877) Osmanlı – Rus harbinden sonra Balıkesir’in bir köyüne yerleşiyor. Babası Mevlevi tarikatına mensupmuş. Balıkesir’de evlenip daha sonra da eşinden ayrılıyor. Bir kız çocuğu varmış. Bir ara Bediuzzaman’ın ‘’nur postacılığını’’yapmış. Heybesinde risale, çevre köylere yakın il ve ilçelere dağıtımını yapıyormuş. Tabii bunlar 1950 senesinden önce oluyor. O hizmetler miadını tamamlayınca üstad Bediuzzaman hazretleri, hoca efendiye ‘İbrahim Edhem kardeşim, sen köylere git, ehli imanın çocuklarına kuran öğret, onların ve ailelerinin imanlarının kurtar! Diyerek onu Sandıklı civarında ki hizmetleri organize için vazifelendirmiş. Daha sonra da bizim köye imamlık yapmaya gelmiş. Bize camide tesbihat okutuyordu. Tesbihat o zaman yaprak, yaprak olarak yazılmıştı. Kitapçık değildi. Hoca Efendinin fedakâr, cömert sahabe hayatı yaşayan üstadı Bediuzzaman’ın yaşayış şeklini taklit etmeye çalışan bir hali vardı. Maddiyat olarak kimseden ekmek yemek kabul etmezdi. Her şeyini karşılığını vererek parasıyla alırdı. Soyadı Talaz’dı, onun için köyde ‘Talaz hoca’ diye nam yapmıştı. Ben kimliğinde ‘İbrahim Ethem’ olduğunu gördüm.
Her pazartesi köyden Sandıklı’ya derse giderdi. Biz tabii o zaman Risale i nur dersinin ne olduğunu bilmiyorduk. Hiç boş durmazdı. Devamlı hizmetle meşguldü.
‘’Hiç unutamadığım ve oldukça da ilginç ve ibret verici olan bir hadiseyi bana bizzat kendisi anlatmıştı. O yıllarda yine heybesine birkaç risale koyuyor. Isparta’dan trene biniyor. Balıkesir’e Üstadın verdiği bir isme götürüyor. Gece saat 02.30-03.00 sırasında Balıkesir’de trenden iniyor. Fakat o saatte adres soracak sokakta kimsecikler yok. Bir bekçi bir tren sorumlusu var. Onlarda resmi adamlar. Onlara o kişinin adresini soramıyor. Çünkü adresi sorsa o kişinin nurcu olduğu bilindiğinden hemen polis’çe takibata geçileceği, hem kitapların elden gideceği, hem kendisinin hem de o kişinin tutuklanabileceği endişesiyle onlara aradığı kişinin adını adresini soramıyor. O zaman devletin nazarında risaleler eroin kadar tehlikeli kabul ediliyor.
O arada gecenin o zifiri karanlığında ve soğuğunda yakınında bir kedi var. Hava çok soğuk olduğu için zavallı kedicik. üşümüş. Miyavlayıp duruyor. Tam o hayvana gözü takılmışken bakıyor.kedi bir eve doğru yürümeye başlıyor.hocamızda ‘bu kediyi takip edeyim hangi evin önünde durursa o kapıyı çalıp ev sahibine aradığım adresi sorayım ‘’diyor. Hayvancık bir evin önünde durunca kedinin durduğu evin kapısını çalıyor. Ev sahibi çıkıyor. Buyurun diyor. Ev sahibine ‘Bu kedi sizin galiba çok üşümüş. Yazık soğuktan ölmesinden korktum. Haber vereyim dedim diyor.
Ev sahibi ‘teşekkür ederim’ deyip kapıyı kapatacakken, İbrahim Edhem Hocamız ’bir dakika size birisini soracağım’ diyor. Ve aradığı adresi ve ismi söylüyor. Ev sahibi’ o benim aradığın adres burası!’ diyor.
‘Vesübhanallah! Ne büyük bir ihsan-ı ilahi ve inayet-i Rabbaniye!’
‘’Ve hocamızı içeri buyur ediyor. Böyle bir gecede bu şartlar altında mübarek bir hayvan olan kedinin kendisine ‘’mihmandarlık’’ yapmasına hayret edip Allaha şükrediyor tabii.
‘’Bu hizmeti kur-aniye ve imaniyede ki inayeti Rabbani yenin tezahürüne sebep olan çok çarpıcı bir hatıra olarak bunu bize devamlı hayret ve samimiyetle anlatırdı.
Kendisi hiç boş durmazdı. Yediden yetmişe herkesi toplar eğitirdi. Vakarını bozmazdı. Ama Nasrettin Hoca gibide nüktedan, pratik zekâ’ya sahip, değerli ve farklı bir insandı.
Birçok kerametine şahit oldum. Sandıklı da eski nur talebelerinden şekerci Rıfat Akşit Abiye, Üstad İbrahim Edhem Hocamız ‘Bu yedilerdendir ama kendisini bilmiyor’ diyerek taltif etmiş.
‘Bu Hoca Efendi tam bir lider, nüktedan bilgili cömert ve aksiyoner bir adamdı. Bizim köyden sonra diğer köylerde de imamlık yaptı. Köyleri maddi manevi ihya ediyordu. Köye ilk kaldırımı, çiçekçiliği parkı o tesis etmişti. Camiyi yağlı boya ile boyamıştı. Her şeyi yapıyordu. Maddi ve manevi bütün varlığını hizmet ve eğitime harcardı. Ben biliyorum bir yıllık maaşından sadece üzerine bir kat elbise yaptırdı. Diğer gelirini hep hizmete harcardı. İnsanları boş durdurmaz, devamlı uyarır ve hareketli tutardı. Çevreyi yeşillendirme, ağaçlandırma, tanzim, düzenleme her şeyi yapar tatbik ederdi.
Son imamlık yaptığı köy Sandıklının Alamescid Köyü, ovada kurulmuş köydür. Onun için kışın yağmur ve kar yağınca her taraf çamur deryası olurdu. Hocamız bu köye imam olduktan sonra, üstün bir gayret ve çalışmanın neticesinde o köyü ve köylüyü çamurdan kurtardı. Hayatı boyunca Kur-ana hizmeti hiçbir şey beklemeden karşılıksız yapan bir tavır içerisinde olmuştur. Bütün hal ve hareketi İhlâs Risalesine tam sadık olan bir insandı. ‘’Sanki Ramazan İktisat Şükür Risaleleri’ onun için yazılmıştı. Onu hayatına aynen tatbik ederdi. Bekâr olmasına (yalnız yaşamasına) rağmen, köydeki çocuklara karşı ana ve babalarından daha şefkatli ve cömertti. Köyden şehre gidince köy çocuklarına şekersiz dönmezdi.

Herkesin evine gitmez, Kendisi ekmek ve yemeğini bizzat yapardı. Kimseye yük olmazdı. Birçok insana Kur-an öğretti. Talebeleri hep bir yerlere geldi. İnsanların ufkunu açtı. Bütün insanlara eğitim hizmeti veren bir insandı. Ben yüzlerce hoca gördüm, ama onun kadar İslam davasına gönül vermiş bir insan görmedim. Ondaki hal çok başkaydı. Sanki sadece İslam’a hizmet için yaşayan birisiydi. Melekvari bir hali vardı. Nefsini tam öldürmüştü. Bu köyden Üstadın elini öpen birisine, Üstad üç defa ‘’İbrahim Edhem kahramandır.’’diye taltif etmişti.

Tam emin değilim ama 1905 doğumlu olduğunu hatırlıyorum. Son zamanlarda nefes darlığına yakalanmıştı.
1970 Temmuz aylarında Sandıklıya taşınmıştı. Titiz bir insandı. Vasiyetini Kur-an yazısıyla yazmıştı. Onu daktilo ile Latin harflerine döndürmüş. Ben bir ikindi ezanı okuyacağım sırada benim elime bir kâğıt tutuşturdu. Bu vasiyetnamesiymiş. Ayrıca bizzat diliyle de bana söyledi. ‘Ben ölünce sen benim naşımı yıkayacaksın ve namazımı kıldıracaksın’ dedi. Bunu başka dostlarına da söylemiş. Bunu okudum. Vasiyetnamenin bir nüshasını bana vermesini istedim. Kabul etti ve verdi. Defin işlerinden sonra musallaya varınca, namazını kıldırdıktan sonra bu vasiyetnamesini cemaate okumamı söyledi. Ölüm anını bile hizmete ve insanları eğitmeye yönelik düşünmeye ayıran birisiydi.

1971 yılı bahar aylarında vefat etti. Ben ölümünü duyunca evde bana verdiği vasiyetnamesini aradım koyduğum yerde bulamadım. Üzüldüm. Hazırlık yapıp cenazeyi yıkamak için gittiğimde kefenin arasında vasiyetnamesinin aslını buldum. Vasiyeti üzerine Sandıklının Menteş köyüne defnettik.
Menteş Baba Selçuklu zamanında yaşamış büyük bir zattır. Bu zatın türbesi Sandıklının Menteş köyündedir. İbrahim Edhem Hoca Efendi cenazesinin Menteş köyünde bu zatın bulunduğu mezarlığa defin edilmesini vasiyet etmişti. Bunu üzerine cenazeyi bu köye getirdik.. Onun cenazesinin olduğu gün Menteş baba Dervişin birçok talebeleri de oraya ziyarete gelmişlerdi. Kalabalık bir cemaat vardı. Cenaze namazını ben kıldırdım. Yazdığı vasiyeti hazır cemaate okudum. Hatırladığım kadarıyla vasiyetinde ‘’Ey cemaat, ben de sizin gibiyim. Herkes buraya mutlaka gelecek, onun için dünya malına tamah etmeyin….vs. diyordu. Bunu okuyunca bütün köylü ağlamıştı.
Allah rahmet eylesin makamı Cennet olsun. Âmin.
ALİ ÖZESKİ (aozeski@hotmail.com)
[ozeski.blogspot.com]


Katkılarından dolayı Menteş Kasabası Belediye Başkanı Hasan Uçak’a, Levent Ateş’e, Kenan Bulut’a, Hasan Hüseyin Erol’a, Hasan Hüseyin Erol hocamla röportaj yapan arkadaşa, Ahmet Aktaş Mehmet Hopayılmaz’a, Eyüp Acar’a teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder