17 Ekim 2011 Pazartesi

RAMAZAN HATIRALARI
Sandıklımız da Ramazan’da ekmek, pide,
Tatlı ise tel kadayıfı idi
Siz yaşamadınız amma
Eskinin şirinliği çok farklı idi
ÇORALLARIN ALİ AMCA
Eskiden kahveler Ramazanda sabah namazına kadar açık olurmuş. Sahur yemeğini yiyen sabah namazına gelir. Namazdan önce vakit varsa camlı kahveye girer çayını kahvesini içer sela verilir, ezan okunurken camiye girerlermiş.
Bir gün Çoralların Ali amca sahur yemeğini yer gelir. Bakar ki namaza vakit var. Camlı kahveye girer. Camlı kahvede 4/5 kişi de çay içmektedir. Çoralların Ali amca, kahvedekilere selam verir, kapının eşikliğindeki ilk masaya oturur. Tabakasını çıkarır kelem dolması gibi kalınca sarı tütününü sarar. Ocakçıya da bi kahve sade olsun der. Sarma tütününü kav kibriti ile zor zar yakar. Bir iki tüttürür. Derken kahvede gelir. Telvesi bol, köpüklü. Yanında da yarım bardak su ile. Ondanda bir iki yudum içerken sela okunmaya başlar. Çoralların Ali amca bi elindeki tütüne bakar bi kahveye bakar. Yetişmeyecek galiba diyerek. İlkin oturduğu yerden
--Lee Gayım Hasan, Aççık ağırını al bakalım. Şu kahveyi yudumlayalım bi. Diye bağırır.
Gayım Hasan Minareden selayı okumaya devam eder.
Kahvedekiler Ali usta Gayım Hasan seni duymadı herhalde deyince;
Çoralların Ali amca kapıya çıkar.
-Hasan, Hasan valla kendimi minareden atıyon desende bu kahveyi yudumlaya cam, sarı tütünü de içeçem öyle gelecem diye minareye doğru bağırır.
Anlatan: Mustafa AYSOY Emekli
ALEYBEYOĞLU HÜSEYİN & ÇORALOĞLU ALİ
Camlı kahve: muhabbetin kaynadığı akla gelenin yapıldığı yerdi. Hele Ramazan olunca vazgeçilmez mekanlardandı.
Teravih sonrası Çoraloğlu ve Aleybeyoğlu ve diğer arkadaşları kahvede muhabbet ederler. Söz Çoraloğlunun evindeki çulluklardan çıkar. Çulluk Şöyle güçlü böyle güçlü, böyle iriyarı, Derken yarıştırmak, dövüştürmek isterler. Çoralların evden çulluk gelir. Aleybeyoğlu Hüseyin amcanın evden de çulluk gelir. Dövüştürtürler. Tabii ki birisi yenecek birisi yenilecek. Herhalde Çoraloğlunun çulluk yenilmiş ki Çoraloğlu şöyle der.
-- Hüseyin’a bir çulluk kazan eniğinde kaybolur. Deyince. Aleybeyoğlu
-- Bir arkadaş göndersek olur mu? diye cevap verir. Çoraloğlu
-- Yanında ne istersin der. Aleybeyoğlu
--Tezpişti iyi gider. Canım tezpişti çekti. diye cevap verir.
Bir çulluk Çoraloğlundan, bir çullukta Aleybeyoğlundan iki iriyarı çulluk pişirilir. Yanında da tezpişti tatlısı sahurda 5/6 arkadaş Çoraloğlunun evde ziyafet olur, yenilir içilir. Yine sabah namazına Ulu camiye gelinir. Evden kimse bey mübarek Ramazan şimdi çulluk zamanı değil falan diye hiç itiraz olmaz. Hem çulluk sahura yetiştirilir, kesilir temizlenir. hem de tezpişti yapılır. Misafirlere ikram edilir. Muhabbet bu kadar sargın ki. Zahmet vermek gibi düşünceden uzaklar.
Anlatan :Ali UTSAL kasap
YİRİK BEKİR & TOKMAK ALİ
Yirik Bekir ramazanda ikindi namazından sonra sinirlerin gerildiği hararetin tavan yaptığı sırada fırına gelirdi. ‘’Cümleten selamın aleyküm’’ der hemen ardından bağıra, bağıra
--Mehmet hamur gelmiş mi bi bak bi, çakır olmasın. Derdi
Fırıncı Tokmak Ali’nin oğlu Gelmiş Bekir Abi diye bağıra bağıra cevap verirdi.
Yirik Bekir ikinci kez
--Kürekte çalışan Halil ustaya
--Halil hamur gelmiş mi, Kabargın mı, Hamur gelmişse bizim iki pideyi atıver bi. Diye bağırır yan gözle de Tokmak Ali’ye bakardı. Fırıncı Tokmak Ali olanı biteni seyreder. Kızardı ama bi şey demezdi. Tokmak Ali cevap vermeyince Yirik Bekir tekrar ‘Mehmet hamura bi elle bi’ der az sonra ‘’Halil usta hamur kabarmış mı, fırının tavı nasıl.’’ Diye sorardı.
Tokmak Ali dayanamaz ‘Hamuruna da, ateşine de, Elleme lee hamura’ bilmem neyini nettiğim, diye hamur haneye bağırırdı. ‘Sizin başlarım takazalarınıza, anasına sattıklarım, diye araya da sık sık sinkaf söz söyler …goduklarım derdi. Tokmak Alinin kızdığını gören Bekir TURAN durur mu üstüne üstüne varırdı. ‘Mehmet hamura bak bi, Halil hamur kabarmış mı?’’ Derken Tokmak Ali söve söve elleme lee hamura, ne elleyon. ….hemen ardından …….. godogumun derdi. Fırında pide sırası bekleyenlerde olanlardan hoşnut olurlardı. Pide sırasının gelmesini de istemezlerdi. Zaten halka da seyir lazımdı.
Olan bitenden yapılan yeminlerden rahatsız olan Halil usta Şunlar Bekir Abiyin pideler der pideleri Tokmak Ali ye uzatırdı.
Tokmak Ali ‘’leee ….godumun, sırayı burada ben takip ediyon, önce gelenler varıkan sen nasıl Bekir abisine pideleri veriyon. Önce gelenler ne olacak.. Sırada öne geçmek kul hakkı olmuyor mu? Bunun vebali senin haaa.. Ben neyin burda
Halil usta ‘Ali Abi birbirinize söve söve bi kaldınız, ver pideleri Bekir Abi gitsin de sövmeler bitsin. Der.
Tokmak Ali ‘lee godumun hıyarı sen işine bak, Bekir Abeyinden rahatsız mı oldun. Bak Bekir dostunu düşmanını bil… Ben sana altı üstü kızarmış pide ayırıyordum amma…der.
Yirik Bekir ‘Halil beni sever’ deyince Tokmak Ali ‘Halil o giderse biz kiminen atışacağız aslanım niye Bekir’i savuyon başından der...
Yirik Bekir ‘Ver len pideleri, seni avuttuğumuz yeter. Haden iyi iftarlar der giderdi. Sırada bekleyenler Bekir Abi ezana daha var deseler de Bekir TURAN yarın buluşalım derdi.
Anlatan: İbrahim KUTSOY
HAMAMCI KAZIM & ALEYBEYOĞLU HÜSEYİN
Bu iki muhterem büyüğümüz ise Ramazanda Kasaptan eti alırlar. Parçalatırlar. Ellerindeki listeye göre o kasabın işçileri ile veya küçük çocukları ile listedeki adreslere gönderirlerdi. Tabii ki eti dağıtan kişilerinde bedelini fazlasıyla verirlerdi.
Bunlara sorarlardı. Hüseyin amca bu eti gönderdiğin kişinin başka bir şeye ihtiyacı olur para versene derlerdi. Aleybeyoğlu Hüseyin amca ‘’Oğlum doğrusunuz. Bir şey demem ama ben et göndermeyi uygun gördüm.’’ Derdi kibarca.
Kazım amca ise ‘’hee ben cigara parası vermem. Evin reisi et almaz. Çoluk çocuk bi et yesinler derdi. Zaten et giderdi. Ama kim gönderdi bilinmezdi. Götüren bunu şu gönderdi demezdi. Afiyet olsun der ayrılırlardı. Her Ramazan Kazım amca gibi veya Aleybeyoğlu Hüseyin amca gibiler böyle yapardı . Et 2 veya 2.5 kilo olurdu.
DİNAMODAN EMEKLİ TETİR HALİL AMCA
Halil amca nevi şahsına münhasır kişilerdendir. Mübarek Ramazan Ayında Konak Köprüsünden (belediye meydanı)ikindi namazına gelmek için erkenden yola çıkardı.
Yolda kollarını sıvar, durur bi, yanları düğmeli pantolonun paçalarını sıvardı.
Uzun çarşıdan aheste aheste yürüyerek Ulu Camiye kadar gelirdi. Onun abdest almak için yolda hazırlık yapmasını kollarını ve paçalarını sıvamasını görenler namaz kılmaya heveslenirdi.
Yolda onu gören gençler, delikanlılar mantar tabancası patlatır veya ince teli daire ederek arasına mantar konur yürüyenin önüne atılırdı. Böylece mantar patlar. Yolda yürüyen sesten irkilirdi.
Gençler bu hareketi yoldan geçenlere yaptıkları gibi, Halil Amcaya da yaparlardı.
İlk mantar patlamasında Halil Amca şöyle bir bakar, geçer giderdi.
İkinci mantar patlamasında’ "İnnallahe Meassabirin" (Muhakkak ki Allah Sabredenlerle Beraberdir.) der yine yoluna devam ederdi.
Üçüncü mantar patlaması ile sağına soluna bakar. Kimseye bir şey demeden yoluna devam eder. Mırıldanarak ‘’İnnallahe Meassabirin" (Muhakkak ki Allah Sabredenlerle Beraberdir.) der yine yoluna devam ederdi.
Mantar patlaması 4/5 oldu mu; usul usul konuşarak, Çocuklar ben orucum ağzımın da ölçüsü yok. Beni günaha sokman. Mübarek Ramazan tadında gon gayim oldu mu derdi.
Bundan sonra şakada devam edenleri yakalarsa birkaç pataklar. Yakalayamasa da ulan sizi bana Ramazanlık mı verdiler be şarlatanlar diye söylenirdi. Mırıldanarak ‘’İnnallahe Meassabirin" (Muhakkak ki Allah Sabredenlerle Beraberdir .) der yine yoluna devam ederdi.
Geçmiş zaman olur ki hayali cihana bedel.
Anlatan : Mustafa AYSOY emekli
KAHVELERDE TOMBALA OYNANIRDI
Sene 40 lı, 50 li yıllardı. Kahvelerde tombala oynamak meşhurdu.
Radyo televizyon bilgisayar yoktu ki. İnsanlar eğlencelerini kendileri icat ederdi.
Tombala oynanan yerde oyunda birinci Çinko’yu yapan ‘’Çinko’’ diye bağırır.
Oyunu idare eden birinci Çinkonun hediyesini verirken
’’Al aslanım anana bi damalı fıta, ver giysin.’’
İkinci Çinkoyu yapana hediye ‘’Al aslanım sana da bi kara kıvrak, ver anana giysin.’’diye bağırırdı.
Diğer oyunlardaki çinkolarda ise hediyeler ‘’bakır kalaylı dığan, söyle anana bununla ıspanak kavuruversin. Üstüne yumurta çakıverirse bekte güzel olur yani.’’derdi
Diğer Hediyelerde ise ‘’ Al sana ilimken, baban gaz yağı alıverirse, aydınla cık olur her yer.’
Amanın ne hediyeler olurdu, ne hediyeler. Mesela yün çorap, kenarı işlenmiş mendil, yağlık, süpürge, tenekeden saat kabı, hamam tası, fare kapanı, büyük küçük sepetler, mum, çıra, defter, kalem hediye edilirdi. Her hediyeye de mutlaka bir laf eklenir oda oyunun tadını getirirdi.
Nerde o zamanlar paramı var millette. Onbeş kuruş yirmi kuruş para… Ama hediyeler o zaman kullanılacak şeylerdi. Kahveci hediyelerden para kazanmazdı. Kahveye müşteri çekmek için taa o zamandan bunlar olurdu. Yani şimdi ki promosyon demi.
Eğer oyunu idare eden lafazan ise oyunun tadı çıkardı. Bir çok kahvede tombala oynanırdı. Zevklide olurdu. Çinko yapanlar hediye aldım diye sevine sevine evlerine giderdi.
Oyunlar sahura kadar sürerdi.
Hey gidi günler hey, Zaman testere gibi ömrümüzü biçmişte haberimiz yok.
Şimdi bunları anlayan bile kalmadı…
KEÇECİ OMAR AMCA
Ezanın Türkçe okunduğu yıllarda idi. Keçeciler Ramazanda gece çalışırdı. Teravih namazını kılar. Hangi hamam müsait sıra nerede alındı ise oraya yakın camide namaz kılınırdı. Gabaların Ahmet amcanın keçeci hamamında sıra alınır. Namazda Çavuş camisinde kılınacaktır. Keçeci Omar müezzinlik yapar başlar ezan okumaya sıra ‘’haydin namaza haydin namaza’’ diyecek yerde ‘’haydin hamama, haydin hamama’’ diye ezanı okurken zihninde keçecilerin namazdan sonra hamama girmesi var ya kafa oraya gidiverir. ‘’haydin hamama haydin hamama ‘’der. Uzun zaman keçeciler arasında bu konuşulur. Kabri cennet olsun Keçeci Omar çok tecmicaldi. Aceleci iş oluversin bitiversin. Diye gayret ederdi. Öyle olunca da bu gibi zor anlarda çıkıverir karşına .
TOPALAK
1950’ler de falan Eskilerde Topalak vardı. Lakabı Topalak idi. Parkı beklerdi. Park çok büyüktü. Şimdiki Belediyenin olduğu yerde parkın içinde idi. Parkta çok büyük havuz vardı. Topalak oraları temizler bekler. Havuzu temizlemek gibi vs idi görevi. Bir de Ramazanlarda yakadan Ramazan topu atardı. Yaşlandığın da bir Ramazan ayında büyüklerin sohbetinde dedi ki:
-‘Ulen bu millete on dakika önce oruç açtırdım da yine de yaranamadım.’ Dediğini kendinden duydum. Orada bulunan arkadaşları arasında bir gülüşme geçti.
Ulen Topalak bu veballeri nasıl ödecen dediler. Oda boynunu büktü Allah affetsin gayim dedi. O zamanlar teknoloji bu kadar ileri değildi. Top atıldı mı millet orucu açardı. Şimdi televizyonda her şey ayan beyan öyle kara gürültü yaptıkta oluvedi olmaz artık. Her şey kendi devrinde güzeldir.
Şimdi birisi çıkacak Ramazan topunu önceden atacak o adamı görevden alırlar, linç ederler. İftar saati bir sene önceden belli öyle değil mi? Bak bu anlattığıma gülmüyorsun bile sana ne kadar uzak yaa..
Anlatan: Ahmet AKDAĞ Emekli- Hisar mh.
RAMAZAN TOPU BEKLERKEN
Akşam iftar topu atılmadan 5/10 dakika önce damlara çıkılırdı. Herkes yanında bakır bardaklarda su alır. iftarı açmak için Ulu caminin minaresine bakarlardı minarede ışıklar yanınca yakadan da top atılırdı. Bu arada yassı taşlar üst üste yığılır. Başka bir taşınan da top atılınca o üst üste yığılı taş vurularak devrilir yıkılırdı. Bu oyunu oyalanmak oynamak için büyük küçük zengin ağalar fakirler oynardı. Her halde bu günüde devirdik anlamına mı geliyordu ne.
Sandıklıya elektrik geldiğinde camilerin minareleri ışıklandırıldı. Cami görevlilerinde birlik beraberlik bir başka sevgi saygı hürmet vardı. Ulu caminin minaresi yanınca diğer camilerin minareleri şerefeleri öyle yanardı. Ulu camiden önce hiç birisi yanmazdı. Ramazanda Ulu caminin minaresi şerefesi yanınca yakadan Ali Osman amca topu fitillerdi. Bizlerde bu durumu seyretmek için yakaya çıkar bakardık Ali Osman amcanın top atışına/ topu fitillemesine. Mescit camisinin önünden çıkılırdı. Şimdide öyle ya. İnişimiz kolay olurdu. Yokuş aşağı ya bi seyirdir dik. Çorbaya evde olurduk. Mesela bak Ali; ‘ Müftü Ahmet efendi,imam İbrahim efendi, Kara müezzin dükkanın önünden geçer kene herkes ayağa kalkar hürmet ederdi. Onlarda bu hürmete layık idiler. Hiçbir zaman onları adabımuaşeret dışı görmedim. Çok sevilen sayılan kişilerdi. Eskiden Ulu cami ezana başlamadan diğer camiler ezana başlamazdı. Beklerlerdi Ulu caminin ezana başlamasını. Eskinin yaşantısı bir başka idi.
RAMAZAN DAVULCULARI
Eskiden (yani 48-55’li yıllarda) Ramazan davulculuğunu Davulcu Yusuf yani Kenan’ın Yusuf ile Börek Yusuf, iki Yusuf birlikte beraber yaparlardı. Davulcu Yusuf Isparta’da otururdu. Bir rivayette ise daha sonra Dinar’da ikamet etmiş. Ramazan da mutlaka Sandıklı’ya gelirdi/getirilirdi. Börek Yusuf ile beraber mahallesine, sokağına göre, hatta her evin sakininin tabiatına, mesleğine, ekonomik durumuna arzusuna göre her kapıda ayrı ayrı mani söylerlerdi. Börek Yusuf ev sahiplerini tanırdı. Burada şu oturuyor bu oturuyor diye Kenan’ın Yusuf’a derdi. Börek Yusuf bir de fennus taşırdı. Verilen hediyeyi heybeye doldururdu. Kapı açılır ev sahibi elinde bişilerinen bakınır bu durumu gören Kenan’ın Yusuf yanıdakine(börek Yusuf’a) ‘de len nebennene bakıp durma al şunu bak kapı açıldı’’ der börek Yusuf veya o sene yanındaki kim ise hediyeleri heybeye doldururdu. Sokaklar fennusla aydınlanırdı. Geçeler karanlıktı elektrik yoktu. En güzeli de şayet geceyi Aydede aydınlatırsa çok romantik bir ortam olurdu. Aman Yarapbim. Davulcu Yusuf her evin önünde doğaçlama olarak o an aklına geleni söylerlerdi. Manisi boldu. Söylenen manide o evin sakinlerine uyardı. Ya mesleği, ya adı, ya sokağı, bişi si mutlaka manide geçerdi. Onların arkasında gezen çocuklarda hoşuna giden manileri alkışlardı/alkışlardık. Hatta büyüklerden de onun manisini dinlemek için arkasına düşen, onunla gezen orta yaşlılarda olurdu. Eve varınca annemize babamıza Davulcular şurada şunu söyledi, burada bunu söyledi diye anlatırdık. Onların manisi sofra da mevzu/konu olur konuşulurdu.
Onlar mani söylerken arkasında da mahallenin çocukları toplanırdık, onların manilerini dinlerdik. Onlarla beraber sokak, sokak dolaşırdık. Kişinin zevkine göre müzik çalarlardı. Kim nerede oturuyor bilirlerdi. O kişi hangi şarkıyı çok seviyorsa ona göre o kişinin evinin önünde sevdiği şarkıyı çalarlardı.
Mesela o şahıs ‘’Ümmü Türküsünü’’ seviyorsa onun evinin önünde mutlaka ‘’Ümmü Türküsü’’ çalınırdı.
Veya o şahıs ‘’Cezayir Türküsünü’’ seviyorsa onun evinin önünde de mutlaka ‘’Cezayir Türküsü’ çalınırdı.
Eğer kişi Hatcem türküsünü seviyorsa onun evinin önünde de Hatcem türküsü çalınırdı..
Hisar mahallesinden Gabaların keçeci Ahmet amcanın evinin önüne gelince onun Dinar da da iş yeri vardı. Bunu bildiğinden
Dinar yolları büklüm büklüm
Gülünen sümbül yüküm
Kadir ağama söyleyin
Yolculuk var bugün (*9) diye mani söylerdi
Sandıklı’da Akdere sokakta mutlaka
Davulumun adı Veli
Arkama düştü bi sürü deli
Yetiş ya Hazreti Ali
Diye bu mani söylenirdi. Eğer bir hocanın evinin önünde ise davulcular.
Uyandırır, uyandırır
Gül yastığa dayandırır
Hocama da yengem
Sade kahveyi beğendirir. Diye manisini söylerlerdi.
Bu maninin türlü versiyonları da vardı.
Uyandırın, uyandırın Uyandırın, uyandırın Uyandırın uyandırın
Gül yastığa dayandırın Gül yastığa dayandırın Gül yastığa dayandırın
Ahmet ağama Benim ağam Ali cenap Aman Cavit ağama
Şekerli kahveyi beğendirin Sade kahveyi beğendirin ikinci karıyı beğendirin
Bazen de eşi vefat etmiş ama kısa zaman önce de ikinci evliliğini yapmış birine böyle mani söyledi. İkinci evliliğini yapmış o adam iç çamaşırları ile cama çıktı alkışlamıştı. Topal Yusuf elini bağrına götürdü başını biraz öne eğdi. İyi gecelerin olsun ağam dedi, geçti. Geniş karınlı işte, Hoşgörü bu oluyor demi.
Mesela sarraf Acemin Mehmet ağa vardı. Onun evinin önünde
Mehmet ağam, Mehmet ağam
İster inek, ister keçi sağam
Ramazanın mübarek olsun
Bayramına kurban olam. (*2)
Diye mani söylerlerdi.
Veya başka bir ağanın evinin önünde ise
Davulumun ipi gaytan
Arkamda kalmadı mintan
İbrahim ağa göndersin
Sırtıma bi mintan(*5)
Mesela başka bir manide ise
Davulumu taktım boynuma Şekerim var ezilecek
Sahanı soktum koynuma Tülbentlerden süzülecek
Şu evde börek var Ver Ahmet’ a bahşişimi
Vermeyenin vebali boynuna Çok yer var gezilecek(*4)
Diye mani söylerler. Daha çok bahşiş alırlardı. O tarihlerde 25 kuruşlar hatta 50 kuruşlar gümüş idi. 25 kuruşun üzerinde arpa resmi vardı. O para çok değerli idi.
Kenan’ın topal Yusuf gece davul çalarken Kaymakamın evin önünden geçerken bakar ki perdeler açık içeri gözüküyor. Vurar davulun göbeğine ve söyler çekinmeden manisini;
Kuyuların dibi derin
Suları var serin serin
Ne yaptığınız görünüyor
Pencereye perde gerin(*8)
Diyerek manisini söyler duruma kaymakam kızar pencereyi açar ve davulcuya davul çalmasını yasaklar. Sabah olur durumu öğrenen Sandıklı halkı Bir heyet gönderir Kaymakama. Sandıklının ileri gelenleri durumda bir sakınca görmezler. Söylenenin gayet normal olduğu hatırlatma olarak kabul etmesini istirham ederler. Derler ki’’Efendim durum olağan üstü sizle Yusuf arasında bizleri mahrum etmeyin olay tamı tamına sayılmaz.’’derler Kaymakamda tekrar davul çalınmasına müsaade eder. Sandıklı halkı ramazan davulcusuna sahip çıkar. Bu durum da kaymakamın hoşuna gider.
Demiştik ya hani her kapıya bir manisi olurdu. Sadece erkeklere değil tanıdığı kadınlara da mani söylerdi.
Dam başında tepisi Bakla koydum tavaya Dolaptaki peynir mi?
Aya bakar hepisi, Başladı oynamaya Alge bakem bi yenir mi
Fatma abama bakarsan Hatça kadın çıktı cama topçu daracığına girince
Ayşe abamın tepisi (*7) Başladım oynamaya (*7) Davulun sesi gelir mi?(*7)
Memiş daracığında ikamet eden Mustafa Ali AKBAY vardı. Ramazan davulcusu Kenan’ın Yusuf Daracığa girer;
Daracık sokaklarda mı kaldın
Kenan’ı gelmez mi sandın
Böreğimizi vermedin
Yoksa üstüne mi yattın (*6)
Diye davulu çalar maniyi söylerdi. Mustafa Ali Akbay da gece iş donu göynek çıkar gelirdi.
‘’Hiç gelmez misin, kel goz tabi gelirsin/geleceksin derdi. Üç Beş dakika muhabbet ederlerdi.
Herhalde en çok;
Örek ister, dilek ister Örek ister, dilek ister Hisarın ardı bayır
Ulu cami direk ister Ulu cami direk ister Gülü dikenden ayır
Benim karnım tok amma Benim karnım tok amma Bir tas su versene
Yusuf ağam börek ister (*2) Yusuf’un canı tatlı ister (*2) Hem sevaptır hem hayır(*2)
Diye ekmek,su çıkacak kapıya dileklerini söylerlerdi. O evin sakinleri anlarlardı ki davulcuların karnı aç, hemen tepsi hazırdı o evin sofrasında artık ne varsa gelirdi. Su isteniyorsa bakır sürahi ve bakır tas ile su gelirdi. Yemek yenir tatlı yenirde duası olmaz mı?
Men men ovası
Sağsanak yuvası
Bu kadar olur alaçaşın duası
Lillahi Fatiha (*5)
Diye duası olur. Davulun çıbığı ile davula vurarak müsaade alınır o evin önünden ayrılırlardı.
Ramazanın sonları yaklaştı mı Kenan’ın Yusuf’ta manileri de ayrılığa hazırlanırdı.
Elimi vurdum sahana
Sahan değil mahana
Haydi arkadaşlar kalkın
Az kaldı Ramazan’ın sonuna (*1)
Zaten 955’ler de, herhalde o tarihlerde olacak Börek Yusuf Belediye tellallığına geçti. Sesi gür ve çevreyi de iyi tanırdı. Yusuf’un biri tellal olunca diğeri de ondan sonra gelmedi gayim. Ali, kulağını beri ver bakayım bi. Bizim eski kültürümüz böyleydi. Mazinin bilinmesi istikbalin teminatıdır. Bunların unutulmaması lazım demi.
Kaynak: *1Mustafa Başbunar
*2Hazır Elbiseci Mehmet TOPBAŞ,
*3Ellezlerin Mustafa AYDIN .
*4Halk Kütüphanesinden emekli Muammer GÜLBAHÇE
*5Keçe Dayı Mustafa ELDENİZ
*6Mustafa Pekbey
*7Şener abi belediyeden emekli
*8Hacı Yusuf Arıkuşu
*9 Gabaların Yunus Kalpalp
Eskiden Ramazan hazırlıklarında evlerde kilerler dolar taşardı.
Her ev kilerdi eskiden ama şimdi çarşılar kiler oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder