23 Nisan 2010 Cuma

OKULDAN DEĞİL İĞNE İÇİN KAÇTIK

Bir aşı vakası.

okuldan değil iğne vurulmaktan kaçtık.
*Acıvanın Halil ÖZESKİ
*Sadıkların Mustafa PEKBEY
*Kasap Osmanın Yunus BAĞCI
*Şükrü BACAK
*Kadir TEZCAN
*Kamil AYDIN
............................
..................................
Daha çoktuk ama
Okulda iğne vurulacağının istihbaratını aldık. Arkadaşlarla o gün okuldan iğne vurulmamak için kaçtık. Yani kendimize izin verdik. Okuldan kaçmadık yanlış anlaşılmasın. İğne vurulmaktan kaçtık neme lazım kardeş. Belki ters tepki yapar. İş çıkar durduk yerde başımıza iş açmayalım dedik. İğne yüzünden derslerden geri kaldığımıza yanarım.
Sonra duyduk ki iki sağ kola, iki sol kola, ikide bağrımıza iğne yapıldı dediler okulda kalan arkadaşlar.
Biz ise kaplıcaya gittik. Tahtalı buğlukta (saunada) yıkandık.
Oradan Demirlik (Reşadiye) köyüne gittik. Köy meydanında baktık kimse yok. Cami avlusunda bir hoca görülüyordu. Öğle vakti olmuştu. Hoca Abdest alıyordu. Ben Acıvanın Halile
—Len Halil ezan oku da öğle oldu namazımızı kılalım dedim. Abdestlerimizi aldık.
Halil ezan okunan yere çıktı. Başladı ezan okumaya. O zamanlarda ezan Sandıklı da Türkçe okunuyordu. Halil de
Tanrı uludur. Tanrı uludur. Tanrı uludur........diye
Ezanı Türkçe okudu. Köylü akın, akın camiye geldi.
Herkes bize bakıyor, birde birbirlerine bakıyor. Bişiler konuşuyorlar ama biz anlamıyoruz.
Adamın birine sordum. Amcam nasılsın dedim. Adam direk mevzuya girdi.
Oğlum bizim köyde ezan Allah kelamıyla okunur. Biz hiç Türkçe ezan okumadık.
Niye böyle ettiniz dedi.
Ben Halil okudu dedim. Kabahat gelin olmuşta kimse güveyi girmemiş hesabı oldu.
Köylü Konak adamları geldi sanarak. Namaz kılanda, kılmayanda ezan niye Türkçe okundu diye merak edende Camiye gelmiş. Cami doldu. Acıvanın Halil namaz sonu bir aşır okudu. Acıvanın Halil iyi Kuran-ı Kerim okurdu sesi güzeldi rahmetlinin. Cemaati mest etti. Cami hocası memnun oldu.
Fakat Konak (devlet) adamları değil. Devlet okulunun talebeleri gelmiş dediler.
Namazdan sonra bizi köy odasında misafir ettiler. Odaya cami hocası davet etti. Zaten bizde karnımız aç olduğundan. Ne zaman yemek yedirecekler diye bekliyorduk. Hamama giden kurnaya, Düğüne giden zurnaya hesabı bizde yemek yedirecekler mi, sofra gelecek mi diye bakıyorduk.
Köy odasına vardık. Şöyle oturduk sekinin önüne.
Önümüze yaygı yayıldı. Sofra kondu.
Koca bir kapta biber aşı. Biber tiridi yani (Kurutulmuş biberlerin haşlanarak kuru ekmek üzerine sulu, sulu dökülmesi onun üzerine de kara biber kırmızı biber ekilerek yapılan bir yemektir.) Hah şöyle karnımızı güzelce doyuralım dedik. Zaten iyice de acıkmıştık.
Sıcak, sıcak yemeğe saldırdık ama biberler acı imiş yaktı ağzımızı. Kardeşim hiç bu kadar acılı biber ile biber aşı olur mu?
Sofranın yanına iki tane götlü tas/kap koydular. İçinde yoğurt var. Acıyı sindirsin diye götlü tasın/kabın birini önüme çektim. Bi kaşık salladım. Yoğurt değil yoğurt suyu imiş.
Biber aşını acıdan yiyemedik. Yanında yoğurt suyu da açmadı. Baktık olası değil amca biz yemeği acılı olduğundan yiyemedik. Ekmekleri alalımda yola düşelim. Yolda hem yer hem Sandıklı’ya gidelim. Dedik Köy den ayrıldık.
Şimdilerde h1n1 aşısı meşhur oldu da bi aşı hikâyesi diye okul anım aklıma geldi. Ali yazsın dedim. Hasılı vel kelam bu aşı işi o zamanda vardı şimdide var. Her gün kanallarda h1n1 anlatılıyor.
Eh koca dünya kimler geldi geçti. Ölenlerimize Allahtan Rahmet Kalanlara sağlıklı uzun ömürler dilerim.
Anlatan Sadıkların Mustafa PEKBEY 17/12/2009

YAPAGICI YUSUF ÇETİNKAYA

Yapağıcı Yusuf ÇETİNKAYA

Hazine arazisi olan Karatepeyi Mal Müdürlüğünden yaklaşık 350 dekar yeri özel orman yapmak üzere kiralıyor. Mal müdürlüğü ile Yusuf amca sözleşmelerinde kira için diktiği ağacın ömrü kadar zaman tanınıyor.
Rahmetli oraya ceviz tohumu dikiyor. Cevizin fidesini değil de tohumundan büyütmek üzere hem hesaplı olur diye tohum dikiyor. Yusuf amcaya bu işleri yaparken kızı Ayten yardımcı oluyor. Fidan dikse biraz daha iyi olurdu. Fakat tohumdan ekmesi oranın her aşamasını görmek istemesidir. Çuval, çuval ceviz alacağına yetişmiş fide de alabilirdi. Elleri ile hizmet etti, küçük fidelere. 1500 adet tutan fide vardı. Ama nasip değilmiş. Kimseye kırgın değildi. Zaten kimse de anlamadı/anlayamadı. Anlayamazdı da zaten.
Yusuf amcaya Karatepe biraz uzak olduğundan gidip gelme veya bir lazım olan araç gereç götürüp getirme zahmetli oluyor. Zaten rahmetli oraya mobilet ile gidip gelirdi.
İlk özel orman girişimini ilçemizde böylelikle Yusuf Çetinkaya yapıyor. Zaten bizi de ilgilendiren bu ilk olmalarıdır. Kızı babasını anlatırken Babam bu girişimde yalnız kaldı. İnsanlar ondan bir nevi sanki kaçtılar. Babamın sadece cevizleri vardı. Onları iyi bir şekilde yetiştirmek insanlara takılmamak, kendini oyalamak ve avutmaktı gayesi. Ceviz fidelerine teneke, teneke çaydan su çekip diplerine döktü. Baktı elle olabilecek bir iş değil kendi maddi imkânları ile kuyu kazdırdı. 150 m den su çıktı. Elektrik almak istedi kuyudan suyu çekip cevizleri sulayacaktık. Tedaş yetkilileri elektrik vermedi. Çünkü aşağı tarafında bizim tarla vardı. Dediler ki kendi tarlanı sulayacaksın onun için elektrik istiyorsun dediler elektrik bağlamadılar/vermediler. Mal müdürlüğü ile yapılan sözleşmeleri falan gösterdik, gülüverdiler. İşte o çok ağırına gitti.
Sevgili Babam yaşlı olduğundan onun arkasında kimse olmamasından dolayı derdini anlatamadı. Hâlbuki babamın çok hayalleri vardı. Burası küçük orman olacak derdi. O tepeleri çıplak görmesi onu deli ederdi. Yemyeşil olacak buraları göreceksin Kızım. Belki ben göremem ama sen senin çocukların yani gelecek nesil görecek onlara hem bir orman hem bir yeşillik hem bol ceviz yiyecekler. İyi bir örnek olacak inşallah derdi.
Rahmetliye, Yusuf amca sen buraya ceviz dikecen de gelen geçen yer toplar. Neccen o zaman derler. Ormanın etrafına tel örgümü çekecen diye sorarlar. Yusuf amca çok akıllı birisi imiş der ki.
‘’Bu ormanın etrafına tel örgü çekmeyeceğim. Bu arazinin etrafına Kuşburnu dikeceğim. Hem tel örgü vazifesi görecek hem o kuşburnunu toplayıp satacağım. Hatta marmelâdını yapabilirim diye cevap verir. Hem gelen geçen yesin ne fark eder. Toplayıp gidecek değil ya kalan bize yeter. Gören gözün hakkı vardır diyor.
Ceviz fideleri çıkıyor. Baya emek verdiğinden Canabı Allah emeğini zayi etmiyor. Ama köstebeklerde nasibini alıyor. Fidelerin bi kısmını köstebekler kökten yiyorlar.
Bu arada o arazinin üst kısmını bir mermer şirketi mermer ocağı açmak için hafriyatını ceviz fideleri olan arazinin üstüne kaktırıveriyor. Çıkan ceviz fidelerinin bi kısmı da böylece mermer şirketinin hafriyatının altında kalıyor. Çıkan fidelerin bi kısmı da böylece telef oluyor.
Yapağıcı Yusuf amca mermer şirketinden davacı oluyor. Fakat her nedense... Dava uzun zaman neticelenmiyor. Dava nice zaman sonra az bi para ceza kesilerek sonlanıyor.
Atılımcı hiç kimsenin cesaret edip yapmadığı ve uzun zaman emek isteyen bu girişimi zamanın fidanlık genel müdürlüğü hemşerimiz İsmail ÖZKAHRAMAN tarafından plaketle onurlandırıyor. Kendisine Sandıklının ağaç sevdalısı diye hitap ediyor.
Fakat ne Sandıklı halkı ne Devlet Yapağıcı Yusuf amcaya sahip çıkmıyor. Adam tek başına Hem mermer şirketi ile hem köstebeklerle hem hukukla, hem Tedaşla, mücadele edip hakkını arıyor. Ama nacar kalıyor. Son zamanlarında başka etkenlerde olsa adamı sonunda delirttik. Bu adama sahip çıkmalıydık. Onu da yapmadık. Allah rahmet eylesin. Sandıklıya has bir insan manzarası işte. Hatırası vardı. Nur içinde yatsın.
Bir vesile ile mezara gidip mezar taşlarını okurken hatırlanacaklardan olmamak dileğiyle; Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş.
aozeski@hotmail.com

Kaynak: Kızı Aysel Çetinkaya, Osman Taşan

İSMET AMCA

İSMET YORUN VE EŞİ RUS KIZI FATMA HANIM


Biz 1.Dünya Savaşında Almanlarla müttefiktik. Osmanlı-Rus savaşında esir olarak yakalananlar arasında İsmet amca da vardır. Osmanlı, esir alınan Ruslara kampta soruyor:
—İçinizde Müslüman var mı? Bu soruya, İdil-Ural Türklerinden ve Müslüman olan (Süheyla Kalaç), İsmet amca ve onun gibi onlarca kişi “evet “ diyerek cevap veriyor. İsmet amca Kazan’lıdır. Orada doğmuştur. Ruslar onları savaşta Osmanlının üzerine salar. Bu Türkler birbirini kırsın diye. Sonra Ruslar yorgun Osmanlı ordusunun üzerine başka cepheden Ermenileri de gönderirler. Bu durumu önceden öğrenen bazı Rus ordusundaki Türkler durumu Osmanlı ordu yetkililerine iletir. Osmanlı bu istihbarattan memnun olur. Osmanlı onlara, Âl-i Osmanlı’nın topraklarında istedikleri gibi mekân edinme yaşama hakkı verir.
İsmet amca o günleri Fehmi Ustaya (Babam Fehmi Özeski) anlatırken ‘’Osmanlı bize ilk defa kahvaltı verdi. Sofra da her şey vardı. Zengin sofraydı. Zeytin de ikram ettiler. Esir olan Rus askerleri olarak o güne kadar hiç zeytin görmemiştik. Şahsen ben zeytini ilk orada gördüm. Biz sofrada zeytine uzun, uzun baktık. Zeytini koyun kığılı zannettik. İçimizden de “bu Osmanlı bize koyun kığılı yediriyor” diye konuşanlarımız oldu. “Acaba verdiğimiz istihbarattan dolayı yanlış mı ettik” diyenler çıktı. Biz baya bi durgun argın hareket ediyormuşuz ki, Osmanlı askerleri durumu fark ettiler. Birisi geldi.” Hani siz Müslümandınız? Niye güzelim zeytinleri yemiyorsunuz “ dedi. Kendisi aldı zevkle bir tane yedi. İçinden çekirdeğini çıkardı masaya koydu. Bu çekirdeği yaa! dedi. Zeytinin mukaddes kitabımızda adı var. Cenabı Allah “zeytine and olsun” diyor, diye anlattı, zeytini bir kaç kez yedi. Esir olarak bizler hayretle seyrettik. O Osmanlı askeri güldü. Sonra bizlerde yedik. O hatıram aklıma geldikçe gülerim. Ama hakikaten zeytini ilk defa o esir günü gördüm, bilmiyorduk’’
Al-i Osmanlı’da serbest dolaşım ve mülk edinme hakkı olan, İsmet amca “inancımı en iyi nerede yaşarım” diye düşünür ve Medine’ye yerleşmeye karar verir. Kendisi gibi Kazan’lı aileler ile Medine’ye yerleşir. Fakat Kazan çok soğuk, Medine ise o kadar sıcak. Hava değişimi rahatsız eder. Bir de o tarihlerde Arap isyanı çıkar. Bu iki gelişme neticesinde İsmet amca Anadolu’ya geçer. Devlet muhacirlere Ayvalıktan yer gösterir. Ayvalık’a yerleşir. Birkaç sene sonra, Ayvalık ve havalisi Yunan işgaline uğrar. İsmet amca oradan da ayrılır Sultanönü’ne (Eskişehir) gelir. Burada Devlet Demir Yollarına yol işçisi olarak girer. 18 yıl burada çalışır. Bu esnada İsmet amca, eş dost tanıdık vasıtası ile eşi Fatma Hanım ile tanıştırılır, evlenirler. Fatma Hanımda İsmet Amca gibi Kazan’lıdır. O da Medine’ye ilk kocası ile gider. Fatma Hanımın iki çocuğu olur. Rahime ve Rahile isminde. Doğuşta ölen ve küçükken ölen çocukları da vardır. Onları Medine’ye defin ederler. Fatma Hanım’ın ilk eşi orada hava şartlarından dolayı kalp yetmezliğinden ölmüştür. İsmet Amcaya Devlet 18 yıllık tazminatını verir ve işten çıkarır. Devlet demir yollarında çalışırken son zamanlarında Sandıklıya gelir. Burada kalır.
Daha sonra Sandıklı’da Heybelioğlu Halil Amcanın yanında hizmetçiliğe başlar. Tarlasını sular, eker, biçer tarla işlerini ve ev işlerini görür. Eşi Fatma Hanım terzilik yapar. Heybelioğlu Halil amca fırın işletmeciliğine başlayınca İsmet amcada fırında çalışır. Heybelioğlu Halil amca fırında işçinin bir hareketine lüzumsuz şakasına kızar ve fırını kiraya verir. Fırını kiraya verirken “Oğlum Fehmi, Ata İsmet amcanı burada istihdam et. Ona 120 lira ver” der. Fehmi usta İsmet amcayı önceden tanıdığından ve dükkân komşusu olduklarından dolayı tanır. Fehmi usta “Halil Ağa 150 lira verdik kafanı yorma” deyince, Heybelioğlu Halil Ağa memnun olur. Fırını kiralayan Fehmi usta ile iyi anlaşırlar.
İsmet amca abdestinde, namazında mütedeyyin muttaki bir insandır. Namaz vakitleri oldu mu
“Oğlum Fehmi namaza müsaade edersen gidebilir miyim” Diye izin alır. Namaza öyle gider.
Fırıncı Fehmi Usta “Ata İsmet amca, Allah aşkına namaza giderken izin isteme, ezan okunurken sen her zaman izinlisin. Bizde Elhamdülillah Müslümanız bizimde inancımız ve itikadımız var. Namaz için hiç hayır demek mümkün mü” Diye her zaman için izinli olduğunu söyleyince:
—Oğlum Fehmi ben burada ücretle çalışıyorum. Senin iznin olmadan namaza nasıl giderim, derdi. Bende “namaz için her zaman izinlisin “ dedim.
İsmet amca bizde yaklaşık 4-5 sene çalıştı. Beraber çalışmaya başlayıp bir buçuk, iki sene olmuştu eşi vefat etti. Çocukları yoktu. Ata İsmet amca yalnız yaşamaya başladı. Hamur pilavını, erişteyi çok sevdiğini bilirdim. Şöyle bol sarımsaklı kaymak gibi yoğurtlu hamur aşı yaptıklarında İsmet amcaya götürürdüm. Bir bayram arifesinde evde baklava yapılmış. Yemekte de İsmet amcanın çok sevdiği hamur aşı var. Hemen üç kaynak ev baklavası bi kaba hamur aşını da başka kaba koydum koşa, koşa fırını buldum. ‘Elden gelen öğün olmaz. Olsa da zamanında gelmez’ sözüne dönmesin yemek yemeden erişeyim diye koşa koşa fırına geldim. İyi İsmet amca yemeği yememişti hazırlık yapıyordu daha. Evden getirdiklerimi mücürenin üstüne açtık. Afiyetle yedi. Biraz hamur aşı kaldı. Birde baklavadan bir kaynak ve şerbeti kaldı. Nur içinde yatsın İsmet’a ne etse beğenirsin. Fehmi kapları götür dedi. Hamur aşını baklavanın yanına döktü.
—İsmet amca neddin len, demeye kalmadı. Anladı.
—Fehmi oğlum ikisi de aynı yere gidecek, midenin işinin adı ne orada ayırt etsin dedi. Ben:
—İsmet’a biri tatlı, biri yoğurtlu sarımsaklı hiç olur mu? Dedim. O:
—İkisi de hamur, işi midenin vazifesi de bu olsun içerde ayırsın, dedi. Kaplar fırında kayıp olur. Kadın kısmının kapları değerlidir. Götür oğlum dedi.
Rahmetli İsmet amcanın hiç su içmediğini tanıyan birçok kişi söyledi. İyide usta su hayattır. Bu adam su içmiyor da ne içiyordu diye, sorduk. Herkes anlaşmışçasına çayı çok severdi, dediler. İsmet amca sebze yemeğini de pek yemezmiş et ve etli yemekleri severmiş Kazanda sebze yetişmediğinden oralarda hep et yemekleri olurmuş.(torunu Süheyla Kalaç)
İsmet amca eşinin sağlığında eve geldiği zaman çırak kızlara nasihat etmeden gitmezdi. ‘’Kızlar, terzi Fatma Hanımın çırağı evlendi de küs geldi/gelmiş geçinmiyormuş boşanacakmış, dedirtmen sizin eviniz, evlendikten sonra beyinizin yanıdır. Burada öğrendiğiniz terzilik mesleği ile ileride evinizin kırık kütük ihtiyaçlarınızı karşılamak için bu mesleği öğreniyorsunuz, yarın eşinizden lüzumlu lüzumsuz para istemen.’’ diye bizlere konuşurdu.(Tayyibe Caran)
İsmet amca, zaman zaman çırak kızlara ütü yapmasını da gösterir. Bu arada nasihat etmeden durmazdı. Din nasihatle kaim, derdi.
İsmet amca çok sağlam güvenilir bir kasadardı. Hiçbir yamuğu olmadı. Biz kendini çok sevdik. Dükkân komşuları da onu çok severdi. Konuşmasını pek sevmezdi. Konuştumu az öz kısa konuşurdu. Kasanın kilidi idi. Güvenilir adamdı. 20.05.1968 yılında vefat etti. Kabri Sandıklı’ya defin oldu. Biz ondan memnunuz inşallah oda bizden memnundur.(Fehmi Özeski)
O tarihlerde Romen, Rus veya Bulgar aile muhacir olarak Sandıklı’ya gelmişler. Bu gelen insanlar çok çalışkan kişilermiş. Genci yaşlısı kadın erkek küçük büyük boş durmaz kırman eğirir. Örgü örer. Dikiş diker. Çarşıda hamallık dâhil kolay zor her iş yapmışlardır. Bunlar Sandıklı da çalışmak için iş yok. Biz çalışmak istiyoruz deyip Bursa’ya göç etmişlerdir. Buradaki muhacirler hep beraber Bursa’ya giderler. Bunların kızları kahvelerde garsonluk yapmışlar. Bu gelenlerin içindeki bayanların bazıları kötü yola düşmüşler. Çalışmışlar. Anlatanlardan duyarız Sandıklı’da eskiden kahvelerde kızlar servis yapıyordu diye. İşte o kızlar Rus muhacir olanlardandır. Bunlara devlet emri ile Belediye, Cuma Mahallesi Karacaören yolunda Kudüm mevkiinin altında evler yapar. Orada ikamet ederlerdi. Fakat ikametleri uzun süreli olmamış. En son 1960-62’ler de göç etmişler. Onlardan bir yaşlıca bayan, evinin yanında ki bahçe sahibine gelir. Komşu “biz gitmek üzereyiz, bir daha görüşür görüşemeyiz Hakkınızı helal edin. Sizin bahçenizden izinli çok marul, ıspanak, soğan vs aldık, sağ olun verdiniz. Yok, zamanımızda yanımızda oldunuz, şu tekneyi biz Bursa’ya götüremeyiz. Götürmek istesek çok meşakkat verecek size hediye olarak vereyim, der ve verir. Tekne dört kulplu ve hiç ek ve çivi yok tek parçadan oyma olarak yapılmış olan tekneyi anama hediye etmiştir. Benim kudüm altında gördüğüm beş ev yan yana idi. Hatırladığım beş aile orada ikamet etti. Daha önce ev çok mu idi bilemiyorum. (H.Hüsrevoğlu)
İsmet amca, Damardı’na (Çakır Mahallesi Gülbahçe Sokak) giderken Hoca Fakih Camisi’nin üst köşesinde Madenlerin evde ikamet edermiş. İsmet amcanın hanımına “Rus kızı” diye hitap edilirmiş. Rus kızı çok güzel dikiş diker, birçok çırak yetiştirmiştir. Ünlü bir bayan terzisidir. Singer’in elle çevirmenli makinesi ile çalışır. Eve dikiş için gelen kadınların ölçüsünü hemen alır, gönderirdi. Terzi Rus kızı diye hâlâ hatıraları dilden dile aktarılır. Sandıklı da o eskiden üç tane Rus kızı diye şahıs vardır. (Diğer Rus kızı Lütfiye veya Rus kızı/kadını iki kişi konumuz olmadığından yazmıyoruz.) İdil Ural Türk kökenli İsmet amcanın eşinin adı Fatma hanımdır.
Fatma Hanım kendisine “Rus kızı” denmesine kızardı. Benim “Ravza-ı Mutahharada, çocuğum iki cihan serverinin komşusu, bana Rus demeyin” derdi. “Bende Türküm Müslüman’ım, Rus deyip incitmen” derdi. Selâ veya ezan okunduğunu duydu mu hemen işi bırakır. Abdestini alır namazını kılardı. Zikir ehli, çok muhterem bir hanımefendi idi. Fakat lâkap yapıştı mı bir kere bırakmaz gayim. İkinci eşi İsmet amca ile evliliğinden çocuğu yoktur.
İsmet amca ve eşi Fatma Hanım Sandıklı’da hâlâ konuşulur. Nüfus kayıtlarına o tarihlerde muhacirler müracaat ederlerse beyanlarına göre nüfus kaydı olurdu. Bunların nerede, ne zaman, nasıl, ne isimle başvuru yaptıklarını bulamadım. Fatma hanımın birinci eşinden olan kızı Rahime’den olma kızlarının nüfus kayıtları var. Ama Fatma Hanım ve İsmet amcanın nüfus kayıtlarına ulaşamadık. Orada takıldık.
Onları çırakları tanıdıkları komşuları hâlâ hayırla yâd ederler. Mezarları Sandıklı’dadır. Bu güzel insanların unutulduğu bile unutulacak. Unutulsunlar istemedik. Hatıraları var. Nur içinde yatsınlar. 10.08.2008
Baki kalan bu kubbede, hoş bir seda imiş. Gerisi yalan imiş.

22 Nisan 2010 Perşembe

dil bilcen memet dil bilcen


Memet, dil bilcen Memet


Apağın Yaşar (Ali Bağcı) bir gün Hamamcı Kazım amcadan laf çıkınca aşağıdaki olayı nakletti. Bizde kayda geçtik. 02.02.2008

Kasap Kınişin Mehmet amca bir pazartesi günü yoğurt pazarına gider. Bir kese yoğurt alacaktır. Katlı oto parkın olduğu yerde o zamanlar yonca vardı 18 direkli idi. Gezer bakar bir Karkın’lının yoğurt’unu beğenir.
Bu kese yoğurt kaça der.
Karkın’lı yoğurtçu 4 lira ister.
Bizde pazarlık meşhurdur ya illa pazarlık edilecek. Mehmet amca pazarlık eder.
Kıniş’in Mehmet amca 2,5 lira der olmaz. 3 lira der olmaz. En son 3,5 lira verir.
Karkın’lı Mehmet amca illa 4 lira diye inat eder.
Kınişin Mehmet Amcada kızar almaz. Yoğurt pazarından ayrılır. Mehmet amca Apağın Kasap dükkânının önünde ki ağaca gelir yaslanır bir sandalyeye oturur. Birinci sigarasını çıkarır tüttürmeye başlar.
Hamamcı Kazım Ağa, bu durumu yani, Kınişin Mehmet amca ile Karkın'lı yoğurtçuyu geriden seyretmektedir.
Kıniş’in Mehmet amca yoğurtçunun önünden ayrılınca varır yoğurtçuya.
Yoğurttu alır, işaret parmağına takar ve evine gitmeden erinmez üşenmez, Kıniş'in Mehmet amcanın oturduğu yere gelir. İşaret parmağına taktığı yoğurttu havalı, havalı çağa yaparak, gösterir.
Memet, memet, senin 3,5 liraya alamadığın yoğurttu 3 liraya aldım.
Memet, dil bilcen memet der.
Hamamcı Kazım amca yoğurt kesesini kaça aldı belli değil.
Önemli olan Hamamcı Kazım Ağa, Kınişin Mehmet amcaya şaka yapacaktır. Takılacaktır. Kızdıracak, sabah, sabah onu söylettirecektir. Para da, masraf ta veya uğraş da önemli değildir. Şaka çok ciddi bir olgudur. Şakada sünnet olan ölçülü olanıdır.
Eski adamlar dostuna takılmadan duramazlar. İkisi de nur içinde yatsın.
Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş.
(Öneri ve yorumlarınız için {aozeski@hotmail.com})

Yaradanına Kurban Olayım


Yaradan’ına kurban olayım

Kamile SARIKAYA
1938 doğumu - 27.11.2009 ölümü
Kamile ana arkadaşımın anası idi. Başağaçta Afyon yolu üzerinde bahçesi vardı. Arkadaşımız bizleri sık, sık bahçeye çağırır piknik yapardık. Bahçede arkadaşımızın anası Kamile ana ve arkadaşımızın eşi de olurdu.
Kamile ana oğlunun arkadaşlarının geldiğine memnun olur. Kurban olduğum oğlumun arkadaşları gelmiş hoş gelmişler derdi. Misafir geldiğine sevinir. Ne ikram edeceğini şaşırırdı.

Bahçede mevsimine göre bulunan domates, biber, eşek marulu, nane, marul, vişne, ayva, üzüm vs. gibi meyve ve sebzeleri koparır, yıkar, getirir yen oğlum yaradanına kurban olayım yeyin derdi.
Bak şu domatese kurban olduğum yaradanım ne güzel yaratmış yen diye bizlere ikram ederdi.
Bahçede arkadaşların sık, sık eşleri de olurdu. Arkadaşımın eşi ve anası ile muhabbet ederlerdi. Kamile ana eline ikram için aldığı herhangi bir meyveyi getirir verir, hatta eve götüreceklerimizi falan hazırlardı. Bizi mahcup etme Kamile ana desek de Yarananına kurban olduklarım neye mahcup oluyorsunuz Kurban olduğum yaradanım yensin istiyor. Kursaktan geçsin yen, yen, yen hele bi diye ısrar ederdi. Her gittiğimizde bahçede olanları, yok ise bahçeye kendi götürdükleri yemekleri her gelene ikram eder. Her seferinde yarananına kurban olayım yen yavrum yen diye ikram ettiklerinin yenmesini arzu ederdi. Bizlerde ‘’Hacı ana tekrar hacıya git inşallah’’ diye dua ederdik. Bu duaya da o çok sevinirdi. Hacı ya giden oralara tekrar gitmek istiyor içinden öyle geliyor diye söylerdi. Kurban olduğum yaradanım sizlere de göstersin diye dua ederdi.
Bir, iki beş her zaman böyle olan Kamile ananın rahatsızlandığını duyduk. Ben ve eşim sağlığına dua ettik. Sık, sık sağlık durumunu gelininden ve oğlundan aldık. İyi olduğunu duyunca memnun olduk sağlığına dua ettik.
İnsanın aklına ölüm hiç gelmez. Hele kurban bayramında mı? Aklının ucundan bile geçmez.
Aaaa... Belediye hoparlörü kurban bayramının birinci günü cenaze ilanı okuyor.
İçim cız dedi. Elektrik çarpmış gibi titredim.
Kurban bayramında cenazesi olanlar bilir. Ben yaşadım. Kurban bayramında kaynım vefat etti de ne kadar zor olduğunu bilenlerdenim. Kim olduğunu bile anlamadan Allah Rahmet etsin dedim ama herkes kurban kesme veya kestirme koşuşturması için tatlı, tatlı bir telaş, bir telaş içinde iken bir aile cenaze için yas tutuyor. Defin için hazırlık yapıyor. Düşünmek bile zor.
Derken Kamile SARIKAYA, Başağaç mezarlığına defin edilecek, deyince kim olduğunu anlayıverdim.
Dona kaldım.
Bildiğimiz Kamile ana idi vefat eden.

Aklıma ‘’YARADANINA KURBAN OLAYIM’’ sözü geldi. Kurban ciddi bir iştir. Kurban yaklaşmaktır, yakınlaşmaya çabalamaktır.
Mübarek Kurban bayramında, Yaradan’ına kavuştu = Yaradan’ına kurban oldu.
Yüce Yaradan ‘Nasıl yaşarsanız öyle öleceksiniz, nasıl ölürseniz öyle dirileceksiniz, nasıl ahirette diriltilirseniz öyle de haşrolunacaksınız.’ Diyor.
Ekmeği aşı yenen eli açık bir kadındı Kamile ana.
Kamile ana Allah gani, gani rahmet etsin. Dediğin gibi oldu. Yaradanım seni Kurban Bayramı sevinci gibi sıratta sevince boğsun. Hani bir söz dizisi var ya,

Söylediklerinize dikkat edin; düşünceleriniz olur.
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınız olur
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınız olur.
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınız olur.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerleriniz olur.
Değerlerinize dikkat edin; karakteriniz olur.
Karakterinize dikkat edin; Kaderiniz olur.
Hacı Kamile ananın sözü sonunda kaderi oldu.
Az kişiye nasip olur kurban bayramı hakka yürümek...

Derken oğlu Tevfik ile dertleştik. Durumunu iyi diyordun. Evet dedi. İyiydi. Arife günü hastaneden çıkacaktık. Başında babam ve hanım vardı. Ben taksi ile gidip getirecektim. Doktor çıkarmadı. Babamla sabah namazına gittik, bayram namazını da kıldık geldiğimizde. Hanım diz çökmüş yatağının yanında anamın elini tutuyordu. Anama baktım. Soğuk yüzünü görüverdim. Tevfik’ten gözyaşları süzüldü. Arkadaş tamam, tamam dedi.
‘’hayat kısa!..
suskunluğumu En Güzel Duam Eyle Ya İlahi!..
Ölüm saatinden daha güzel bir bayram mı arıyorsun ey nefsim!.
Dostum beni çağırdığı zaman nasıl koşarak gitmem ki!!’’[ALINTI]

Hacı Kamile ana çok sağlam muttaki bir kadındı. Dilinden zikir hiç eksik olmadı. Hep hayır konuştu, hayır dua etti. Eşi Hacı Mustafa amcaya ve oğulları Tevfik’e, Veli’ye ve geride kalanlarına baş sağlığı dileriz.
Ne mutlu ki baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakanlara.....
27.11.2009 (aozeski@hotmail.com)

ALİ ONBAŞI

alonbaşı
(ALİ ÇİÇEK)
Dedem vefat eder. Bu sırada babam Ali Çiçek çok küçüktür. Kendinden 1-2 yaş büyük ağabeyside (emmim) vardır. Annesi (ninem) ikinci evliliğini yapar. Üvey baba onlara biraz eziyet eder. Babam Ali Çiçek bu duruma içerler askere kadar yanlarında durur ama askerde uzatmalı onbaşı olarak kalır. İlk görev yeri Simav’dır. Orada evlenir. Sonra Uşak’ta oradan Afyon’a görevlendirilir. Afyon’dan Sandıklı’ya görevli gelir. Sandıklıda yerleşir. O zamanlar emekli sandığı veya sigorta falan uzatmalı onbaşıları hatta gece bekçilerini vs. kapsamadığından her hangi bir sosyal güvencesi yoktur. Daha sonra Sandıklıda manavlık yaptığından Bağ-kur’dan emekli olur.
Sandıklıda renkli kişiliğinden birçok arkadaş oluşturur. Berber Kadir bunlardan birisidir.
Sandıklıyı seven babam memleketi Tokat’a geri dönmez. Fakat ben oradaki arazilerimizi ve eş dost akrabalarımız var nasip olursa yine bu bahar gitmeyi çok arzuluyorum.

Örtülü köyü ile örtülüye yakın Çivril’in bir köyü birbiri ile kavgalıdır. Olay o kadar büyür ki. Zamanın asayişi Örtülü yakınlarına bir müfreze gönderir. Komutan iki köy arasında kalınca askere süngü tak emrini verir. Komutanın uzatmalı onbaşı yardımcısı babam komutanım bi Dakka der olaya müdahale eder. Bunlar gâvur değil ki, bizim insanımız. Bunlar arasında bi orta yol bulalım. Deyince komutan ne edersen et. Askerden zayiat istemem der. Uzatmalı onbaşı Ali Çiçek iki köy arasında bi orta yol bulunması için şöyleydi böyleydi ne edelin ne etmeyelim derken askeri müşterekte her iki köyü birleştirir. Dolayısıyle kanlı bir çatışmayı önler. Olaya vakıf örtülü köyü büyükleri Onbaşı Ali Çiçek’e her zaman hürmette kusur etmezler
Babam askerde onbaşı olduğundan ve askerde uzatmalı onbaşı olarak kaldığından Sandıklı halkı babama Alonbaşı diye hitap eder. Ve öyle kalır.
İyi bir şey değil ama babam kızdığı zaman ‘’hıyvan oğlu hıyvan’’ diye tepkisini gösterirdi.
Babam aktif bir adamdı. Sandıklıdan Yeni Türkiye Partisinin seçim çalışmaları için Ankara’ya gidenler arasındadır. Para ve yardım talep edeceklerdir. Parti merkezine varırlar. Partinin Başkanı Ekrem Ali CAN görüşmek için odaya girdiklerinde babam
Biz satarız biberinen patlıcan
Bizim liderimiz Ekrem Ali CAN
………………………………..
…………………………………..
Diye devam eden şiiri patlatır.
Bu duruma fevkalade memnun olan okunun şiir hoşuna giden Yeni Türkiye Partisi Başkanı Ekrem Ali CAN
—Verin bunlara istediğini diye talimatı verir. O zaman seçim çalışması için cip ve iyi miktarda para alır gelirler. O seçimlerde YTP 100 civarında milletvekili çıkarır.

Alonbaşının parti arkadaşlarından biriside hafızdır.
Yardırmayın karbuzu
Kızdırmayın hafızı
……………………..
………………………..
Diyerek te bi dörtlüğü vardı ama zamanla unutuluyor. Bunların yazılısı var mı ben bi evi arayan tarayan varsa sana vereyim. (oğlu Mehmet Çiçek)


***********************************************
Alonbaşı dan laf açıldı da Orhan Pınarbaşı. Şöyle anlattı
Ali amca işyerine gelen müşterinin ne alacağını bilir onların en iyisini hazırlardı. Ali amca malın iyisini getirir. İyi mal satardı. Eğer gelen isteyici(dilenci) ise hiçbir zaman geri çevirmez arık edna elindekilerden isteyiciye verir. Memnun ederdi. Ali amca yokluğu yaşamış yokun halinden bilen birisi idi. Hiçbir zaman Allah versin deyip boş çevirmezdi. O verir Allah ta ona verirdi.
Bir gün ödemişten karpuz getiriyoruz. Ford kamyonda ben bir arkadaş ve Ali amca vardı. Uşak yakınlarında arkadaş birkaç bayan gördü otostopçu. Bana duralım mı? Dedi.
Biz Ali amcayı uyuyor diye konuşuyorduk.
Anam vay o uyuyor dediğimiz Ali Amca
‘yürü len işine bak, hıyvan oğlu hıyvan.’’ Demez mi?
Kızırdık bozardık hiç kelam etmeden, Tabi ondan sonra ben artık topukladım. Hiç konuşmadan Sandıklıya giriverdik..
Tokat’lı Alonbaşı Ali ÇİÇEK Allah rahmet eylesin. Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş. (aozeski@hotmail.com)