17 Ekim 2011 Pazartesi

Suyun Kralı
Acemoğlu Hüseyin YURTSEVEN &
18.05.1910 – 09.08.1977

Sandıklı’da Çeşmeler, Kuyular, Pınarlar


Devlet Demir Yolarında yol çavuşu olarak emekli oldu.
Üç oğlu (İbrahim-Memduh-Ahmet) ve beş kızı vardır.

Hüseyin amca çok asabi yüzlü hemen, hemen hiç gülmeyen prensipli birisidir. Evi Hacıosman çeşmesinin arkasındadır.

Torunu 8/9 yaşına kadar yalancı emzikten vaz geçememişti. Torununa oğlum bu emzikten vaz geçmek için ne istersin diye sorar. Torunu mantar tabancası ister. Beraber giderler mantar tabancası alırlar. Dükkân sahibi olsun görenler olsun onlar bile hayret ederler. Hüseyin‘a torunun eline yapışmış mantar tabancası alıveriyor diye. Öyle asabi adamdı.
Torunu da bu olaydan sonra emzikten vaz geçer. (Uğur.Özeski)

Kahveden, işten, evine giderken Hacı Osman yolu üzerinde iken mutlaka öksürürdü. Çünkü Hacı Osman çeşmesinde haba kilim bulaşık sebze meyve hatta işkembe veya başka bir şey temizleyenler olurdu. Onlardan uygunsuz olan olabilir diye öksürür geldiğini haber verirdi. Çeşmede bulunan kadın kız kendine çeki düzen verir, toplanırlardı. Hacı Osman sokakta bulunan çamaşırhanenin bakım onarım işleri ondan sorulur. Çamaşır hanenin tuğlasından taşlarından kapısından, ocağından bacasından suyundan o ilgilenirdi.
Ulucaminin şadırvanının içi biraz yosun tutsa biraz yeşillense yemen içine girer bir güzel temizler pırıl, pırıl ederdi. O zamanlar şadırvanın üstü açıktı.
Hüseyin amca Sandıklıda suyun kralı idi. Hele Cuma mahallesinin suyu kanalisazyonu her şeyi ile o ilgilenirdi. Hangi çeşmenin su yolağı nereden geçiyor. Yortma nerede kumluk nerede o bilirdi. Çeşmelerin bakımı tamiri, kuyuların temizlenmesi bakımı onarımı ondan sorulurdu. Sandıklının su bakanı desek hiç yanlış sayılmaz.

Bir gün Çavuş camisinin kıble tarafında bir kuyu vardı. Oraya kuyuyu temizlemeye gidecekti. Evden çıktı sanki ayakları hiç yere değmiyordu. Ama koşmuyordu. Evden çıkmadan talimatlar yağdırır. Akşama şunu pişirin hazır olsun. Şu tatlıyı yapın hazır olsun. Şurayı silin süpürün evi temizlen diye evdekileri kasıp kavuran adam o gün alel acele evden ayrıldı. Hiçbir zaman olmadığı gibi yüzü tebessümlü idi. Dikkatimi çekti baba dedim. İşim var. Lafa tutman beni diye azarlanarak ayrıldık. Az bir zaman geçti. Evde ben hiç olmadığı kadar daraldım sıkıldım. Bir saat oldu olmadı bir telefon geldi. Babanız çavuş camisinin önündeki kuyuda rahatsızlandı dediler. Annemden izin istedim. Olay yerine giden dedim. Hayır dedi. Acı haber tez gelir. Bir şey olsa haberi gelir dedi. Derken yanında çalışan amele anlattığına göre olay şöyle gelişmiş
Kovanın kancası/çengeli( s ) gibi olan kovanın ağırlığından açılı veriyor. Kova aşağıya düşüyor. Kova Babamın üzerine düşmüş. Başına çarpmış babam orada vefat etti. Çok sevdiği hayır işinde canını verdi. Bize olayı böyle anlatılar. Bu şekilde hatırlıyorum.(Küçük kızı Fatma Yurtseven)
Rahmetli Acem Hüseyin, Serenoğlu Ali Kemal ÖZKUM’a çavuş camisinin kuyusunu temizlemek istediğini söyler. Seren Ali amca pek gönlü olmasa da (Kuyunun geliri/suyu azdı. Onun için ben kapatılmasından yanaydım.) Acem Hüseyin ısrar edince madem bildiğin gibi Hüseyin ağabey dedim. Acem Hüseyin kendisi amele tutar. Yeni demirden kova yaptırır. Seren Ali nin evinden kovayı çekmek için gerekli uzun dalları alır, çıkrık yapar. Kuyudaki atıkları temizlemek için aşağıya iner. Kuyuya iner. Hususi yaptırdığı kovayı çengele takar birkaç kova pislik temizlenir. Seren Hacı Ali amcada oradadır. Kovayı aşağıdan çekerken kovanın çengeli iyice/sağlamca bükülmediğinden ve kovanın da ağırlığından demir çengel düzeliverir. Kova aşağı düşer. Kovanın altı Acem Hüseyin’in alnına denk gelir. Bu arada Seren Hacı Ali Amca bir ip ile aşağı iner Hüseyin amcayı belinden bağlar. Amele yukarıdan çeker Ali amca da aşağıdan omuzu ile kuyudan çıkarlar. Fakat Hüseyin amcanın başından akan kanlar Ali amcanın üzerine gelir. Hüseyin amca yukarı çıkınca vefat eder.
Bu olayda kendi tuttuğu amelede 2/2.5 ay gibi hapis yatar. Takdiri ilahi böyleymiş. Su hayratını çok severdi. İnşallah Allah katında da eçirini görür. Şimdi o kuyu artık körlendi/kapatıldı.(Serenoğlu Hacı Ali Kemal Özkum)
Rahmetli; su, kuyu, çeşme, yortma, vs. dendi mi mutlaka o başında olurdu. 1975 yılında Ese gözü suyu çalışmaları olurken kumluğun (kumluğun derinliği 3,5 m.dir.) kazımı sırasında Her yerde olduğu gibi bir amele gibi çalışmıştır.
Ulucaminin suyolunda bulunan yortmaların temizliğinde çalışırkene konu komşu gelen geçene koca çeşmenin yortması buradan şuraya şöyle yol güzergâhı diye anlatırdı. Oğlum yarın bizler olmayız sizlerde bilin der herkese suyolunun güzergâhını anlatırdı. Onun suyolunu herkese anlatmasına birçok kişi içinden çok kızdı.
Geçenlerde belediye elemanları araştırıyordu ben de gördüm sordum ne yapıyorsunuz dedim. Koca çeşmenin su yolağını arıyoruz Osman amca dediler bende gösterdim kolay oldu. Dediğim gibi çıktı. Ben de Acem Hüseyin’den duymuştum.(Osman İnci)
Demek ki o anlatmakta haklı imiş. Acemoğlu Hüseyin YURTSEVEN su gibi aziz ol. Nur içinde yat. Baki kalan bu kubbede, hoş bir seda imiş.

Konu su/çeşme olunca 1919 yılı ekim ayında Tasfiri Efkar gazetesi Seyyah gezgin yazar Arif ORUÇ neler yazmış ona da yer vermek istiyorum.
Milli Mücadelede Ege Çevresi II-İzmir Kukayı Milleyesi Nezdinde (13)
Sandıklı: Teşrin-i evvel (Ekim) 335 (1919)
Sandıklı’da İctima-i Tedkikat (genel inceleme)
Kumalar Dağı’nın eteğinde yeşil bahçelikler içinde uçuk çehreler, bir ısıtma gibi oluşan toprak damlı bir kasabanın girift sokaklarına giriyorsunuz. Bu iki bin hane, minareli beş cami, yirmi kadar mescid, üç muntazam mekteple eski hanları andıran bir hükümet konağı, yıkık bir kışladan ma’ada şayanı-ı dikkat bir eseri olmayan Sandıklı Kasabası’dır. Sandıklı’da eli para tutan diyebilirim ki, çeşmeden başka bir şey yaptırmayı düşünememiş/düşünmemiş. Her sokağın başında mütemadiyen akan, kalın ve geniş musluklu çeşmeler, geceleri müthiş bir yağmur yağdığı zehabını (zannını) veriyor. Şehrin lâğım suları sokak ortalarında, dar sokaklarda bir taraftan öbür tarafa atlamak için mülevves ( kirli, karışık) bir ırmağı aşmak kerameti var. Evler bir-iki istisna ile umumiyetle kerpiç, fakat ne kadar da saf ve samimi bir memleket. Anadolu’nun masumiyeti sokaklarında, hanelerinde, insanlarında, kadınlarında ve çocuklarında bile mahsus (özel). Her söylenilen ve işitilen, itimad ve tevekkül ile karşılanıyor. Hile ve şeytaniyet Sandıklı ahalisinin meluf (alışık) olmadığı bir şey. Bu nisbette de memleket ve vatan muhabbeti çocuklara varıncaya kadar kök salmış. Şunu da ilave edeyim ki, Sandıklı ahalisi pek ziyade misafir-perverdir. Yabancılar, seyyahlar ve her kim olursa olsun, oda sahiplerinin vakt-i vasi’a-i hali (geniş varlıklı durumu) ile mütenasip ağırlanıyor. Meselâ, iki gün kadar Alaybeyizade Hüseyin denilen bir zatın hanesinde misafir kaldım. Sonra bir de Kadızade Asım Efendi var ki, misafirini karşısına alarak doldurulmuş bir kuzuyu yediriyor. Hani vaktim müsait olsa idi bütün Sandıklı’ya birer ikişer gün misafir olabilecektim.
Kaynak: Bu yazıyı Hüseyin HÜSREVOĞLU- Emekli Öğretmen-Yerel Araştırmacıdan aldım.

Sandıklı’da çeşmeler meşhurda bu çeşmelerin isimleri nelerdir. Merak edenlerimiz için toparlaya bildiğimiz çeşme isimleri şunlardır.
Lonca çeşmesi,
Barbaros Okulu çeşmesi,
Burmalı çeşme,
Çakılaz, çeşmesi
Oluklu önü çeşmesi,
Nurettin çeşmesi,
Kadıoğlu çeşmesi,
Çolak mescit çeşmesi,
Karabekir çeşmesi,
Kenan çeşmesi,
Sığır pazarı çeşmesi,
Havai çeşmesi,
Havai arkası çeşmesi,
Hacı Ali oğlu çeşmesi
Ecit çeşmesi,
Karaoğlan çeşmesi,
Hacım Sultan çeşmesi,
Ağyar çeşmesi,
Duman çeşmeleri,
Ulucami koca çeşme,
Ulucami, Yeni şadırvanları,
Uray bahçesi çeşmesi,
Sabah Hamamı yanı çeşmesi
İstasyon çeşmesi,
Kabak çeşmesi,
Savak çeşmesi,
Hacıosman çeşmesi,
Hacıosman Çamaşırlığı
Kabul çeşmesi,
Çerçi Aralığı çeşmesi,
Eski konak (Fışfış çeşmesi),
Topeşe çeşmesi,
Yukarı üç kurnalı,
Yeni çeşme,(Raziye Hanım Çeşmesi)
İlhami çeşmesi,
Bayraktar çeşmesi,
sığır eyliği (müstecap camisinin önünde idi)
Bahçe içi okulu çeşmesi
Arapoğlu çeşmesi,
Kanarya çeşmesi,
Cezayir çeşmesi,
Makali çeşmesi,
Veysel çeşmesi,
Delil çeşmesi
çukur çeşme (yeni ciminin önündeki),
Kışla önü çeşmesi,
Müradin çeşmesi,
Çavdar çeşmesi,
Çavuş camii çeşmesi,
Demokrat çeşmesi,
Yıkık çeşme,
Soğuk kahve çeşmesi
Karagöz çeşmesi,
Ayşe kadın çeşmesi,
Mahkeme-i atik çeşmesi
Dombadız çeşmesi
Palandız çeşmesi
Çirçir çeşmesi
Heybelioğlu çeşmesi


Dedelipınar, Ulupınar, Kavak, İydecik, Atlı mevkilerinde 4 bunar, ve ulupınar yolunda 3, Sazakta 4, Gencekte 4, Yağdı da 4, Çayırlarda 6, Karaloğlunda 2, Soğuk bunar da 2, İnbınarın da 2, Kırkpınar da 2, yahşıvanlı da, Sepette, Hacı dede de, Payamlıkta, Kızıkkırın da, Müslehaddin Takkacı, çirçir, Takalı, Taş oluk, Balıklı bunar, Kızlar bunarı, Çeşme çayırı, kavalı bunar, Sel çayı, kaplıcada birer olmak üzere 45 çeşme ve otuzdan çok kuyu vardı, ve suları içilmekte idi. Ya şimdi
Kaynak: Uray (Belediyeler) Dergisi yıl.1936)



















BİNLERCE YIL SAKLANAN NASİP

Sandıklı ilçesinde bir Vakıf arazisinde bulunan Çukur Çeşmede yaşanan hadise:
1947 yılının bahar ayları, Çukur çeşmenin (Keçeciler camisi yeni cami önündeki) künkleri yani, Su Kanalı yosun bağlamaktan tıkanır. Ve kazarak yosunların temizlenmesi kararlaştırılır. Ve kazıya başlanır. Zaten normal toprak zeminden aşağıda bulunan Çukur çeşmenin topraktan yapılmış künklerinin derinlemesine takibi yaklaşık üç metreyi aşar.Kazı devam ederken bir kemiğe rastlanır, etrafı kazıldıkça kemik ortaya çıkar, arkadan da tüm ceset uzunlamasına .. ama ne cüsse insan kafasının çapı nerede ise 45-50 Cm vardır. İlginç olan da tüm dişlerinin hala çürümemiş olmasıdır.
Vücudun bir kaval kemiği yaklaşık bir buçuk metre kadar dır , yani toplam boy nerede ise üç metreye yakındır.Acem Hüseyin i mukallit ve sevimli bir zattır. Vakıf işlerini ve kuyu kazma örme işlerinde beceriklidir, Kuru kelleyi eline alır ve dişlerini incelemeye başlar.
Bu arada dişlerin arasından bir mercimek tanesi bulur. Tahminimizce ölen şahıs mercimek yerken ölmüştür. Veya ölmeden mercimek yemiştir. İnceler ve bu yıllarca çürümemiş kuru kafanın ve dişlerin arasındaki mercimek tanesini caminin duvarına koyar!
Yabancı, başka bir zat gelir olaya bakmaya başlar ve duvardaki mercimek tanesini görür, eline alır ve ağzına atar. Yuttuktan sonra oradaki görenlerin dikkatini çeker.
Binlerce yıl toprak altında saklanan bir mercimek tanesi 20. Yüzyılda bu şahsın nasibi olmuş ve midesine inmiştir.
Bunu saklayan,bunca yıl o kemikleri ve mercimeği çürütmeden o insanın nasibini o dişler arasında saklayan güç hangi güçtür?
Binlerce yıllık nasip nasılda bulur sahibini!
Derleyen :Kenan Bulut Sandıklı /Afyonkarahisar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder