23 Nisan 2010 Cuma

OKULDAN DEĞİL İĞNE İÇİN KAÇTIK

Bir aşı vakası.

okuldan değil iğne vurulmaktan kaçtık.
*Acıvanın Halil ÖZESKİ
*Sadıkların Mustafa PEKBEY
*Kasap Osmanın Yunus BAĞCI
*Şükrü BACAK
*Kadir TEZCAN
*Kamil AYDIN
............................
..................................
Daha çoktuk ama
Okulda iğne vurulacağının istihbaratını aldık. Arkadaşlarla o gün okuldan iğne vurulmamak için kaçtık. Yani kendimize izin verdik. Okuldan kaçmadık yanlış anlaşılmasın. İğne vurulmaktan kaçtık neme lazım kardeş. Belki ters tepki yapar. İş çıkar durduk yerde başımıza iş açmayalım dedik. İğne yüzünden derslerden geri kaldığımıza yanarım.
Sonra duyduk ki iki sağ kola, iki sol kola, ikide bağrımıza iğne yapıldı dediler okulda kalan arkadaşlar.
Biz ise kaplıcaya gittik. Tahtalı buğlukta (saunada) yıkandık.
Oradan Demirlik (Reşadiye) köyüne gittik. Köy meydanında baktık kimse yok. Cami avlusunda bir hoca görülüyordu. Öğle vakti olmuştu. Hoca Abdest alıyordu. Ben Acıvanın Halile
—Len Halil ezan oku da öğle oldu namazımızı kılalım dedim. Abdestlerimizi aldık.
Halil ezan okunan yere çıktı. Başladı ezan okumaya. O zamanlarda ezan Sandıklı da Türkçe okunuyordu. Halil de
Tanrı uludur. Tanrı uludur. Tanrı uludur........diye
Ezanı Türkçe okudu. Köylü akın, akın camiye geldi.
Herkes bize bakıyor, birde birbirlerine bakıyor. Bişiler konuşuyorlar ama biz anlamıyoruz.
Adamın birine sordum. Amcam nasılsın dedim. Adam direk mevzuya girdi.
Oğlum bizim köyde ezan Allah kelamıyla okunur. Biz hiç Türkçe ezan okumadık.
Niye böyle ettiniz dedi.
Ben Halil okudu dedim. Kabahat gelin olmuşta kimse güveyi girmemiş hesabı oldu.
Köylü Konak adamları geldi sanarak. Namaz kılanda, kılmayanda ezan niye Türkçe okundu diye merak edende Camiye gelmiş. Cami doldu. Acıvanın Halil namaz sonu bir aşır okudu. Acıvanın Halil iyi Kuran-ı Kerim okurdu sesi güzeldi rahmetlinin. Cemaati mest etti. Cami hocası memnun oldu.
Fakat Konak (devlet) adamları değil. Devlet okulunun talebeleri gelmiş dediler.
Namazdan sonra bizi köy odasında misafir ettiler. Odaya cami hocası davet etti. Zaten bizde karnımız aç olduğundan. Ne zaman yemek yedirecekler diye bekliyorduk. Hamama giden kurnaya, Düğüne giden zurnaya hesabı bizde yemek yedirecekler mi, sofra gelecek mi diye bakıyorduk.
Köy odasına vardık. Şöyle oturduk sekinin önüne.
Önümüze yaygı yayıldı. Sofra kondu.
Koca bir kapta biber aşı. Biber tiridi yani (Kurutulmuş biberlerin haşlanarak kuru ekmek üzerine sulu, sulu dökülmesi onun üzerine de kara biber kırmızı biber ekilerek yapılan bir yemektir.) Hah şöyle karnımızı güzelce doyuralım dedik. Zaten iyice de acıkmıştık.
Sıcak, sıcak yemeğe saldırdık ama biberler acı imiş yaktı ağzımızı. Kardeşim hiç bu kadar acılı biber ile biber aşı olur mu?
Sofranın yanına iki tane götlü tas/kap koydular. İçinde yoğurt var. Acıyı sindirsin diye götlü tasın/kabın birini önüme çektim. Bi kaşık salladım. Yoğurt değil yoğurt suyu imiş.
Biber aşını acıdan yiyemedik. Yanında yoğurt suyu da açmadı. Baktık olası değil amca biz yemeği acılı olduğundan yiyemedik. Ekmekleri alalımda yola düşelim. Yolda hem yer hem Sandıklı’ya gidelim. Dedik Köy den ayrıldık.
Şimdilerde h1n1 aşısı meşhur oldu da bi aşı hikâyesi diye okul anım aklıma geldi. Ali yazsın dedim. Hasılı vel kelam bu aşı işi o zamanda vardı şimdide var. Her gün kanallarda h1n1 anlatılıyor.
Eh koca dünya kimler geldi geçti. Ölenlerimize Allahtan Rahmet Kalanlara sağlıklı uzun ömürler dilerim.
Anlatan Sadıkların Mustafa PEKBEY 17/12/2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder